Öcalan'ın avukatı: Yasa örtüsünün bile gizlemeye yetmediği İmralı'ya özgü hukuk var

İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı’da devreye konulan “Öcalan yasaları ve uygulamaları, hücre cezaları ve kötü muameleler”i değerlendiren avukat Cengiz Çiçek, “Yasa örtüsünün bile gizlemeye yetmediği Öcalan’a özgü hukuk ve yasa dışı ‘zamana yayılı azar azar öldürme’ politikasına dayalı işkence rejimi” olduğunu söyledi.

PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit devam ediyor. Son olarak kardeşi Mehmet Öcalan’ın görüştüğü 11 Eylül 2016'dan sonra Öcalan’dan haber alınamıyor. Ağırlaştırılmış tecridin devam ettiği İmralı’da Öcalan'ın bu güne kadar almış olduğu hücre cezaları ise dikkat çekiyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Cengiz Çiçek, İmralı’da devreye konulan “Öcalan yasaları ve uygulama”larını, “hücre cezalarını” ve “kötü muameleler”i değerlendirdi.

* ‘Öcalan Yasaları’ nedir? Bu yasaları biraz açar mısınız?

1 Haziran 2005 tarihine dek Türkiye yasalarına da aykırı olarak fiilen uygulanan Öcalan’a özgü işkence rejimi ve politikasını yetkililer; ‘Biz istesek Öcalan’ı hemen idam ederiz; ancak memlekete bunca zarar vermiş adamın isteği de bu zaten, bir kez ölerek kurtulmak istiyor. İdam edilecek, ölüp gidecek bu mu iyi, hayatı boyunca çürümesi mi iyi? Biz onu çok kötü ve perişan şartlarda tutmakla her gün azar azar öldürmüş oluyoruz. 40 bin insanı mezarlarında tek başına bırakan Öcalan da tabutunda yalnız başına kalmalıdır’ sözleriyle ifade etmişti. Türkiye’den kendi mevzuatıyla çelişen bu politikanın fiilen uygulanmasını ifade eden Öcalan’a özgü işkence rejiminden vazgeçerek mevcut yasalarını uygulaması beklenirken, tersine mevzuatını Öcalan’a özgü fiilen uygulanan işkence rejimine göre değiştirme yoluna gidecekti. Bu temelde 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe konulan 5275 Sayılı Yasanın ‘Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis İnfaz Rejimi’ tamamen Öcalan’ın durumu düşünülerek getirilmişti. Çünkü Öcalan cezanın uygulama haddi 20 yılı aşmayan önceki infaz statüsünde şartla tahliye hakkına ve olanağına sahipti. Bu durum Öcalan’a özgü yetkililerin belirlediği ‘ölünceye kadar bir tabutta tutarak zamana yayılı şekilde azar azar öldürme’ politikasına ters düşüyordu. Bu nedenle yeni ‘yasa’ düzenlemesiyle Öcalan’ın şartlı tahliye hakkı ve olanağı ortadan kaldırılmış, cezasını ‘ölünceye kadar’ gününün 23 saatini geçirdiği daracık odasında, yetkililerin deyimiyle ‘tabutunda’ geçirmesi uygulamasına geçilecekti. Hukuk camiasında da şartla tahliye ve umut etme hakkını içermeyen ‘Ölünceye kadar’ tecrit ve ağırlaştırılmış cezaevi koşullarında tutma rejimi, ‘ölüm koridoruna alma’ ve ‘geciktirilmiş idam’ olarak tanımlanmıştır. Alman Anayasa Mahkemesi’nin de aynı yönde kararları mevcuttur.

* AİHM’in bu konuda kararı var mı?

Evet, yetkililerin dile getirdikleri siyasal intikam anlayışını ele veren şartlı tahliye ve umut etme hakkı vermeyen bu düzenlemenin Öcalan başvurusuna ilişkin 18 Mart 2014 tarihli AİHM kararıyla ‘ölünceye kadar’ düzenlemesinin AİHS 3. Maddesini ihlal eden bir işkence uygulaması olacağına hükmedilecekti. Ayrıca ceza haddinin uygulamada 25 yılı geçmemesi gerektiği, mevzuatın bu yönde değiştirilmesi tavsiye edilecekti. Ancak Türkiye bu tavsiyeleri de yerine getirmeyecekti.

* ‘Öcalan yasaları’ dediğiniz sadece bu durumla mı sınırlı?

Hayır, başka düzenlemeler de var. Örneğin Öcalan’ın önceki infaz statüsünde avukatlarıyla üçüncü kişinin duyamayacağı şekilde görüşme hakkı vardı. Ancak sonraki düzenlemeyle mahkemece görevlendirilen bir memurun dinlemesi ve konuşulanları kayda alması uygulamasına geçilmiştir. Bununla birlikte görüşme yapan avukatları hakkında da soruşturmalar açılmış, hukuki temsilinden yasaklanmıştır. Önceki infaz statüsünde koğuş sistemi olan başka bir cezaevine gönderilmesi önünde yasal engel yokken, sonraki düzenlemeyle gününün 23 saatini geçireceği tek kişilik odada tutulması uygulamasına geçilmiştir. Önceki infaz statüsünde avukatlarıyla haftada bir gün iki saat olan görüşmeleri sonraki uygulamayla haftada bir gün bir saat olarak belirlenmiştir.

Önceki infaz statüsünde günde 2 saat havalandırmaya çıkabiliyordu. Sonraki düzenleme ile bu hakkı bir saate indirerek daha da ağırlaştırılmıştır. Önceki infaz statüsünde TV, telefon hakkı önünde yasal bir engel yoktu, sonraki düzenleme ile Öcalan’ın televizyon ve telefon hakkı açıkça kısıtlayıcı yasanın verdiği yetkiye dayanılarak idari kararlarla yasaklanmıştır. 2013 yılında bu yasak kaldırılıp televizyon verilse de telefon yasağı hala devam etmektedir. Önceki infaz statüsünde aile üyeleriyle her hafta bir gün ve bir saat görüşme hakkına sahipken, sonraki infaz statüsünde ailesiyle görüşme hakkı 15 günde bir gün ve bir saate indirilmiş o da cezaevi idaresi kararıyla yarım saat olarak uygulanmaktadır. Binlerce kilometrelik uzak yerden gelen aile bireyleri 15 günde bir yarım saat görüşme hakkını da çoğu kez ‘hava muhalefeti’, ‘koster bozuk’ gerekçeleri nedeniyle fiilen yapamaz duruma getirilmiştir. Kaldı ki bu gerekçelerle yaptırılmayan ziyaret sürelerinin biriktirilmesine de izin verilmemiştir. Bununla birlikte 5275 Sayılı Yasa önceki infaz statüsünden farklı olarak Öcalan’ın sahip olduğu hakların kısıtlanmasına yönelik de yeni ve ek düzenlemeler getirilmiştir. Örneğin ölünceye kadar tek kişilik cezaevine katlanma yükümlüğü altına konan mahpusun hakları sonra düşünülmüş, yükümlülükler kural, haklar istisna haline getirilmiştir. Öte yandan bu istisnai hakların da istenildiği gibi kısıtlanması keyfiyetini idareye bırakmıştır. İdare, tüm bu kısıtlamaları keyfi ve sınırsız bir biçimde Öcalan’ı tam bir tecrit ve izolasyon koşullarında tutma yönünde uygulamaya koymuştur.

* Bahsettiğiniz ‘yasa’ örtüsü bile uygulama boyutuyla Öcalan’a özgü işkence rejimini gizlemeye yetmemiştir diyebilir miyiz?

Evet, uygulama biçimi yasanın kendi sınırlarını bile aşmıştır. Örneğin 1 Haziran 2005’ten sonra istisnasız her avukat görüşmesi üçüncü kişinin dinlemesi ve konuşulanları teybe kaydetmesi, belge alışverişinin yasaklanması koşulları altında yapılmıştır. Oysa yasada ‘kayıt altına alma’ yetkisi verilmediği halde ve dinlemenin de istisna hali olması gerekirken, uygulamada sistematik olarak Öcalan’ın tüm avukat görüşmelerine uygulanarak kural haline getirilmiştir. Hatta daha da ileri gidilerek avukat görüşmelerine mahkemenin tayin ettiği memur dışında cezaevi personeli de hazır bulunarak dinlemiş, Öcalan’a neyi konuşup neyi konuşmayacağını dikte ettirmiş, bunun dışına çıkması halinde görüşmeleri kesmekle tehdit etmiştir. Bu duruma ilişkin yapılan itirazlar reddedildiğinden uygulama giderek süreklilik kazanmıştır.

Yine her görüşmeye giden avukatlar yönetmeliğin de ötesine geçilerek çıplak aramadan geçirilmiş, buna yapılan itirazlar sonuç almamış, ‘Ya bu şekilde aramayı kabul edersiniz ya da görüşemezsiniz’ dayatmasına maruz kalmışlardır. Aynı yasalara tabi mahpuslardan farklı olarak Öcalan sürekli kamera ve çıplak gözle izlenmekte, ailesiyle açık görüş yapamamış, avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde ise onlarla tokalaşmasına dahi izin verilmemiştir. Ayrıca diğer cezaevlerinden farklı olarak günde bir saat çıkarıldığı havalandırma duvarı yüksek, atmosferi kapalı ve zemini spor yapmaya elverişli değildir. Bununla birlikte Öcalan’ın oda mimarisi, kapı ve pencere sistemi de olumsuz yönde daha da kötüleştirilecek, buna paralel olarak sağlığının da olumsuz yönde daha da bozulmasına yol açılacaktı.

* Öcalan’a özgü hukuk ve yasadışı ‘zamana yayılı azar azar öldürme’ politikasına dayalı işkence rejimi olduğunu söylediniz. Bu durumu biraz daha açar mısınız?

Evet, belirtilen uygulamalar yanında Öcalan’ın düşünce açıklamaları nedeniyle hücre cezası baskısı altına alınması ve onunla iç içe kötü muamelelere de maruz bırakılmasıyla birlikte ‘Zamana yayılı azar azar öldürme’ politikasına daha da hız kazandırılmıştır. Öcalan yasaları da denilen 1 Haziran 2005 yasaları ardından zaten 1999 yılından beri tek kişilik ada hapishanesinin tek kişilik hücresinde tutulan Öcalan’a düşüncelerinden dolayı 13 kez ve toplamda 240 gün hücre içinde hücre cezası verilmiştir. Bu cezalar aralıksız uygulanmıştır. Cezanın uygulama biçimi; Öcalan’ın aile görüşmesinin yasaklanması, elindeki radyosunun, kitap, gazete ve dergilerinin alınması, ‘beyaz işkence’ de denilen çıplak duvarlarla baş başa bırakılması biçiminde olmuştur.

* Hücre cezalarının gerekçeleri ne?

Hücre cezalarının gerekçeleri Öcalan’ın kültürel soykırım, anadilde eğitim hakkı, meşru savunma, ateşkes, barış ve demokratik çözüm, güncel siyasi durum ve olası gelişmelere ilişkin düşünce ve tespitlerine dayandırılmıştır. Yine bu cezaların soruşturma sürecine avukatları dâhil edilmemiş, alınan hücre cezası kararları sadece Öcalan’a tebliğ edilmiş, avukatlarına herhangi bir bildirim yapılmamış, sürecin dışında tutulmuştur. Avukatlar tecrit nedeniyle bazen haftalar sonra görüşebildiği Öcalan’ın beyanları üzerine öğrendikleri bu durum karşısında yaptıkları tüm girişimleri sonuçsuz bırakılmış, hücre hapsi cezasına ilişkin yürütülen disiplin soruşturmasına ilişkin herhangi bir belge ya da dokümanı asla inceleyememiş ve örnek alamamıştır. Öte yandan İnfaz Hâkimliği de Öcalan’ın gıyabında, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bu hücre cezalarını onaylamıştır. Bunlara bir de kötü muameleler eklenmiştir.

Yasin Kobulan - dihaber