İSTANBUL - Galatasaray Meydanı'nda evlatlarını ve kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak için başlatmış oldukları mücadelenin 22'nci yılına giren Cumartesi Anneleri, 200 yıl geçse de mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini söyledi.
Kaybedilen çocuklarının akıbetini arama mücadelesi 1970’li yıllara dayanıyor. İlk kez Arjantinli anneler askeri darbe ardından gözaltında kaybedilen evlatları için 13 Nisan 1977’de Plaza de Mayo Meydan’ında oturmaya başladı. Devletin bütün baskılarına rağmen çocuklarını aramaktan vazgeçmeyen Plaza de Mayo Anneleri 30 yılın ardından diktatör Jorge Rafael Videla’nın yargılamasını sağladı. Her hafta oturdukları meydana Plaza de Mayo diye isim veren annelerden ilham alan kayıp yakınları Türkiye’de 27 Mayıs 1995’ten bu yana Galatasaray Meydan’ında kaybedilen yakınlarının akıbetini soruyor.
4 aile ile başlayan iki hafta içinde 30 aileyi bulan eylem, onlarca kez polisin müdahalesine maruz kaldı. Mücadelelerinden vazgeçmeyen ve her hafta Galatasaray Meydanı'na çıkarak evlatlarının akıbetini soran Cumartesi Anneleri'nin sayısı her geçen gün büyüdü. Yıllardır sesini duyurmaya çalışan Cumartesi Anneleri, her yıl 17-31 Mayıs arası "Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Haftası" olarak kabul edilen haftada 22'nci yıllarını geride bırakıyor. 22 yıl önce Galatasaray Meydanı'nda ilk eylemi başlatanlardan olan ve 21 Mart 1995 yılında gözaltında kaybedildikten 58 gün sonra cenazesi bulunan Hasan Ocak ile 20 Şubat 1995'te gözaltında kaybedilen ve daha sonra cenazesi bulunan Rıdvan Karakoç’un aileleri yaşadıklarını anlattı.
KARDEŞİNİN KAYBEDİLME HİKAYESİNİ ANLATI
Konuşmasına ağabeyi Rıdvan Karakoç’un kaybedilme hikayesini anlatarak başlayan kardeş Hasan Karakoç, evlerine baskın yapıldığı esnada ağabeyinin evde olmadığını, daha sonra kendileri ile telefonda konuşarak bir yere davet ettiğini, randevu yerine gittiklerinde de ağabeyini göremediklerini söyledi. Ondan sonra bir çok yere başvurduklarını söyleyen Karakoç, “Olabileceğini düşündüğümüz her yeri aradık ama hiçbir yerde bulamadık” dedi. Adli Tıp Kurumu’nun Ağrı Tutak ilçesinin muhtarını aradığını ve muhtarın da kendilerine haber verdiğini kaydeden Karakoç, “Gidip dosyalarına baktık teşhis ettik. Kimsesizler mezarından aldık ve gömdük” diye konuştu.
‘MÜCADELEYİ BİRLEŞTİRDİK’
Hasan Ocak için ailesinin kampanyalar başlattığını dile getiren Karakoç, o zamanlar Kürt kentleri ve Türkiye metropollerinde insanların katledildiğini söyleyerek, “Devlet çok kirli bir savaş yöntemi uyguluyordu. Binlerce insan katlediliyordu bu süreçte. Hasan Ocak’ı bulma kampanyası biraz hareket kattı. O dönemde duyarsız kalmak mümkün değildi. Ocak ailesi ile birlikte mücadele yürütme kararı aldık. Hasan ve Rıdvan’ın aynı yerde, aynı şekilde katledilip bulunması onları bir anlamda sembolik 2 isim haline dönüştürdü. Kayıplar mücadelesini temsilen bir sembol oldular. Buradan hareketle gücümüzü birleştirerek mücadele yürüttük. Onlar için yapacak bir şey yoktu; ama onlardan sonra kimse katledilmesin dedik. Kaybeden ve katledilenler yargılansın diye mücadele yürüttük” dedi.
‘KOZMİK ODALARDAKİ BİLGİLER BİZİM BİLGİLERDİR’
Galatasaray Lisesi önünde, Kadıköy Altıyol ve Bakırköy Özgürlük Meydan’ında eylem yapmaya karar verdiklerini belirten Karakoç, Kadıköy ve Bakırköy’ü sonra sonlandırdıklarını; ama Galatasaray Lisesi önündeki eylemlerine devam etiklerini ifade etti. Dünyanın onların hak arama mücadelesini duyduğunu belirten Karakoç, Türkiye’nin seslerini duyduğunu; ancak işlerine gelmediğini belirtti. Karakoç, “Kaybeden kendileri olduğu için duymak istemiyorlar. Kozmik odalarda sakladıkları bilgiler bizim bilgilerdir. Kaybedilme bilgileri, devletin nasıl karar aldığını politikayı nasıl uygulayacağına dair bilgilerdir. Bunun açığa çıkmasını istemiyorlar. Açığa çıkarsa devletin kirli ilişkileri ortaya çıkar” diye konuştu.
‘YAKININI ARAMAK KAYBEDİLME NEDENİYDİ’
Türkiye’nin geçmişinin kirli ve kanlı olduğunu dile getiren Karakoç, “28 Kürt katliamı yaptılar. Ermenileri katlettiler. Kürtlerin özgürlük talebini kanla bastırmak için yapılan sistematik bir politikadır” diye konuştu. Bir 22 yıl daha geçse, 200 yıl daha da geçse mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini vurgulayan Karakoç, “Türkiye bu kirli geçmişi ve tarihi ile yüzleşecek ve bütün dünya bu kirli yüzünü görecektir” dedi. 2011 yılında dönemin başbakanı ile yapılan görüşmeye değinen Karakoç, “Biz o dönemde biraz umutlandık; ama duygularımızla oynamışlar. Bütün dünyanın gözüne baka baka bize yalan söyledi” diye ifade etti. O dönemde gözaltında kaybedilen yakınını aramak, gözaltında kaybedilmenin sebebi olduğunu işaret eden Karakoç, “Biz bu mücadeleye başlarken bunu göze alarak başladık. Galatasaray Lisesi önüne geldiğimiz de şahitlerle geldik. Biz gözaltına alınınca siz şahit olun diye götürdük yanımızda. Herkes de bu duyguyu yaşıyordu. Vedalaşarak ayrılıyorduk” dedi.
‘ADALET İSTİYORUZ’
Hasan Ocak’ın annesi Emine Ocak da, 22 senedir çocuklarını aradıklarını söyleyerek, “Gençler ölmesin istiyoruz. Biz Hasan için gittik; ama kayıpları olan herkesi çağırdık Galatasaray’da oturduk. Hepimizi alıp içeri koydular. Vurdular” dedi.
Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak ise, ilk kayıpların 80’lerde olduğunu 95’lerde ise gözaltında kaybedilmenin yaygınlaştığını söyledi. Ocak’ın 86-87 yılarında 2 defa gözaltına alındığını belirten kardeş Ocak, “Biz şunu biliyorduk Hasan bir devletin kolluk güçlerinin eline geçerse yaşatmayacaklarını çok iyi biliyorduk. Hasan’ın gözaltına alındığından itibaren çok yoğun bir arayışa girdik” diye konuştu. Bu arayışlarının ardından kampanya başlattıklarını anlatan Ocak, “Hasan ilk gözaltında kaybedilen insan değildi. Biz Hasan’ın son kayıp olmasını istedik” diye belirtti. Ocak, “Hasan’ı ve diğer kayıplarımızı dillendirirsek, ne kadar ararsak, ne kadar çok insan duyarsa o kadar Hasan’a ve diğer kayıplarımıza yaklaşacağız düşüncesi ile hareket ettik. 10 kişilik sendika toplantılarından, 10 binlerin katıldığı mitinglere kadar her yerde Hasan ve tüm kayıplarımızla ilgili resimler, pankartlar açtık” dedi.
‘1 YIL SONRA 5 BİNİ BULDU’
95’te toplumsal muhalefetin biraz daha geliştiğini sözlerine ekleyen Ocak, “Dolayısı ile büyük olsun, bizim olsun düşüncesi ile hareket ettiğimizden bu büyüdü. Bu kampanyanın bu arayışın sonunda biz Hasan’ın, Rıdvan’ın ve Ayşenur’un mezarlarına ulaşabildik. Arkasından tüm kayıp yakınlarının bir araya gelmesi ile Cumartesi Anneleri’ni başlattık” dedi. İlk Galatasaray’da oturmaya başladıklarında 3 talep ile oturduklarını söyleyen Ocak, “Gözaltında kaybedilmeler son bulsun, kayıplarımız ailelerine teslim edilsin, sorumlular yargılansın dedik. O dönemlerde şunu da eklemek gerekiyor; asında gözaltında kaybedilen yakınını aramak gözaltında kaybedilme sebebi idi aynı zamanda” diyerek 4 aile ile başlayan eylemlerinin bir yıl sonra yaklaşık 5 bine ulaştığını kaydetti.
Galatasaray’da otururken Düzgün Tekin, Fehmi Tosun, Talat Türkoğlu, Abdullah Canan, Dargeçitli çocukların kaybedildiğini belirten Ocak, “Biz şunu biliyorduk daha fazla sesimiz çıkmalı, daha fazla şey yapmalıyız diye düşünüyorduk. O dönem odaklandığımız tek şey buydu. Kendimizden vazgeçmiştik” diye konuştu. 94 ile 95 yıllarında gözaltında kaybedilen insan sayısının 390 ile ifade edildiğini söyleyen Ocak, oturma eylemlerinin ardından, 99 yılına geldiklerinde bu sayının 9’a düştüğünü söyledi.
‘BİBER GAZI İLK ANNELERE KULLANILDI’
15 Ağustos 1999’dan sonraki oturma eylemlerinde müdahale ile karşılaştıklarını dile getiren Ocak, “Her göründüğümüz yerden gözaltına alındık. İstiklal’e, Taksim’e çıkışımız adeta yasaklandı. Ama ısrarla gitmeye devam ettik. 30 hafta bu böyle sürdü. Bu ülkede oturma eylemi bir eylem biçimi değildi. Galatasaray bir eylem alanı değildi. Cumartesi Anneleri ile birlikte Galatasaray bir eylem alanı haline geldi” dedi. 13 Mart 1999’da eylemlerine ara verdiklerini kaydeden Ocak, “Mücadelemiz sürecek ama Galatasaray’a çıkabilmemizin koşulları arttık kalmadı dedik. Ara verdik ama hiç birbirimizden kopmadık kayıp yakınları olarak. Yine sözlerimizi birlikte söyledik. Yine her yerde birlikte olduk” diye belirtti.
‘HERKES TAŞIN ALTINA ELİNİ KOYSUN’
2011’deki dönemin başbakanı ile yapılan görüşmeye değinen Ocak, “Her ne olursa olsun biz bu devletin gözünde bu görüşme ile birlikte meşrulaştık. Bu en önemli şeydi. Aynı zamanda bu ülkenin hükümeti gözaltında kayıp gerçeğini kabul etmiş oldu bu görüşme ile” diye vurguladı. Görüşme sonrasında oluşturulan komisyona da değinen Ocak, “Meclis’in kurduğu komisyon Cemil Kırbayır’ın gözaltında işkence ile öldürüldüğünü söyledi. Ama savcılık diyor ki işkencecileri cezalandırmam için bana mezarını verin, kemiklerini getirin, ben kemiklerinden işkence görüp görmediğini tespit edeyim. Zaten 30-35 yıldır aranan bir parça kemik. Bu mahkeme salonlarında savcılar gerçekten kayıp yakınları ile dalga geçer gibi kararların altına imza atıyorlar” dedi.
Artık 3’üncü kuşağı Galatasaray’da oturmaya başladığını kaydeden Ocak, bir yüzleşme sağlanacaksa bunun toplumun her kesiminin elini taşın altına koyması ile olacağını söyledi. Ocak, “Biz bu ülkede çok önemli bir şey kazandık. Gözaltında kaybedilme önüne bir set oluşturduk. Sadece gözaltına kaybedilmelerle ilgilide bu ülkede insan onuru için mücadele ettik” diyerek mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini söyledi.
Ocak son olarak, devletin gözaltında kayıplar ayıbına karşı sessiz kalınmamasını istedi.
Sadiye Eser - dihaber