ANKARA - OHAL Komisyonu'nun AİHM'e karşı bir mekanizma olarak kurulduğunu belirten akademisyen Cenk Yiğiter, "Komisyonun kapasitesi ihraçları değerlendirmeye yeterli değil. 7 kişinin eline topu attılar, tüm sorumlulukları bunlara yüklemiş olacaklar. Hiçbir mağduriyeti çözecek bir mekanizma değil" dedi.
Olağanüstü Hâl (OHAL) ile birlikte çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile görevinden ihraç edilen yüz bini aşkın kamu görevlisinin itirazlarını değerlendirecek OHAL Komisyonu üyeleri geçtiğimiz günlerde belli oldu.
7 kişilik komisyon başkanlığına Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Selahaddin Menteş getirildi. Komisyon üyeliğine ise şu isimler seçildi: Yargıtay Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Karagöz, Danıştay Tetkik Hakimi Murat Aytaç, Mülkiye Başmüfettişi Hasan Şıldak, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Daire Başkanı Esat Işık, Milli Eğitim Bakanlığı Atama Daire Başkanı Mustafa İkbal ve Devlet Denetleme Kurulu (DDK) üyesi Salih Tanrıkulu.
'AİHM'E KARŞI BİR MEKANİZMA OLARAK KURULDU'
OHAL Komisyonu'nun amacı ve işlevini Ankara Üniversitesi Genel Kamu Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyeliğinden ihraç edilen Dr. Cenk Yiğiter değerlendirdi. OHAL Komisyonu'nun tıpkı 5233 sayılı Terör ve Terör ile Mücadelen Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun gibi aslında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) karşı kurulduğunu ifade eden Yiğiter, devletin AİHM'in aleyhte karar vermesini önlemek için "Derhal bir mekanizma kuralım" anlayışı ile hareket ettiğini söyledi. Yiğiter, bunun da Başbakan Binali Yıldırım'ın "OHAL Komisyonu'nu AİHM'e önlem olarak çıkardık" sözüyle açıkça ifade edildiğini kaydetti.
Yiğiter, "Bu komisyon sadece ihraçları değil yanı sıra kapatılan dernekler, basın yayın kuruluşları, vakıflar tüm OHAL rejimi içerisinde bu şekilde hızlıca karar alınmış ve de hakkında yargı yolunun kapalı olduğu durumlar için bir başvuru mekanizması olarak geliştirildi. Amaç AİHM'e karşı 'Bizim işleyen bir mekanizmamız var' demektir" dedi.
'ÜYELER BAĞIMSIZ DAVRANAMAYACAK'
Yiğiter, OHAL Komisyonu'nun kurulmasının bir diğer nedeninin de toplumda gelişen infial olduğunu dile getirdi. Yurttaşların artık ihraçları inandırıcı bulmamaya başladığını belirten Yiğiter, şunları artardı: "Hemen herkesin bir akrabası, dostu, eşi bir şekilde bu süreçten etkilendi. İnsanlar süreci inandırıcı da bulmamaya başladı. Bir çok yerden duyabilirsiniz 'Benim halamın oğlunun eşini bilmem nereden attılar, ne FETÖ ile ne başka bir şey ile alakası yok' diyor. Toplumda bir infial olmaması için de 'durun bir komisyon kuracağız, tüm bunları değerlendireceğiz' dediler."
Komisyon üyelerinin kompozisyonundan bariz bir şekilde hükümetin ağırlığının ortaya çıktığını ifade eden Yiğiter, yargıdan gelen üyelerin ise ülkedeki yargının durumu ile ilişkili olarak bağımsız davranamayacağını belirtti.
'KOMİSYONUN KAPASİTESİ YETERLİ DEĞİL'
Komisyonun ihraç edilen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın açlık grevleri ile gelişen kamu baskısından dolayı kurulduğunu kaydeden Yiğiter, komisyonun kapasitesinin ise ihraçları değerlendirmeye yeterli olmadığına vurgu yaptı. Yiğiter, "Şimdi 130 bin ihraç diyoruz, ihracın dışında öğrencilikle ilgili hak mahrumiyeti yaşayan insanlar var, birçok kapatılan kurum ve kuruluş var, tüm bunlarla beraber 200 bin başvuru bekleniyor. Bu 200 bin başvuruyu bu komisyonun incelemesi mümkün değil nesnel olarak eşyanın tabiatına uygun değil. İlk zamanlarda ihraç sayısı 100 binlerdeyken bir hesaplama yapmıştık, bu komisyon 2 yıl boyunca çalışmış olsa her bir ihraç için ayırmaları gereken vakit 5 dakika. 5 dakika içerisinde bir kişinin tüm çalışma hayatına ilişkin bilgileri toparlayacaklar ve hakkaniyetli bir karar verecekler. Ben yaşadığım süreci anlatsam en özetini dahi 5 dakikaya sığdıramam" diye belirtti.
Yiğiter, komisyonun ihraç edilen insanları tamamen dosya üzerinden inceleyeceğini ve "Devlet sırrı" olması ile bazı belgelerin paylaşılamayacağı bilgisini vererek, sözlü savunma yapılmayan bir yargılamanın hakkaniyetli olmayacağını ifade etti.
'KAMU BÜROKRASİSİNDE HALA FETÖ'NÜN ELEMANLARI VAR'
Hükümetin OHAL'i araçsallaştırdığını aktaran Yiğiter, bürokrasideki çelişkileri şu şekilde aktardı: "Ülkede ciddi bir darbe girişimi yaşandı ve bunu yapan örgüt devletin içine aslında yerleştirilmiş onu da biliyoruz. Bir de dış birtakım istihbarat örgütlerin etkisinde olan bir örgüt. Ortada bir milli güvenlik krizi var bu doğru. Şimdi bu krizi biran önce aşmak için OHAL'in kuralları hantal gelebilir. Şimdi önlemi alacak olan kamu bürokrasisi de bu suç örgütü ile içli dışlı. Şimdi ihraçları yapan birim başkanlıkları dosyaları önüne alıp binlerce insanın durumunu tek tek inceliyor değil, bu birim başkanlarına bu konuda rapor hazırlayan bir kamu bürokrasisi var. Oradan gelen raporlara göre birim başkanları altına imzayı atıyor sadece. E bu kamu bürokrasisi içerisinde hala bu suç örgütünün elemanları var. Tasfiye edenler tasfiye edildi."
'ASIL SORUMLULUK 7 KİŞİYE YÜKLENDİ'
"Tüm bu sürecin etkin bir şekilde denetlenmesi gerekir" diyen Yiğiter, bu tarz dönemlerin geçiş dönemi olarak adlandırıldığını fakat Türkiye'de böyle bir dönemin hala oluşmadığını söyledi. Komisyona çok fazla görev düştüğünü belirten Yiğiter, iktidarın komisyon kurarak asıl sorumluluğu 7 kişiye yüklediğini söyledi.
Yiğiter, "İhraç edilen insanlar sadece işlerini kaybetmediler, bu insanlar 'Sivil ölü' haline getirildi ve daha kötüsü insanlar damgalandı. 'Ben sosyalistim, barış bildirisine imza ettim beni ihraç ettiler diyorum' ama bu cevabı üretemeyen on binlerce insan var. İnsanlar damga yiyor, bu damganın ortadan kalkması gerekiyor, bu komisyonun bir görevi de bu olacak. Ama 7 kişinin eline topu attılar, tüm sorumlulukları bunlara yüklemiş olacaklar. Sonrasında mağduriyetler giderilememiş ve yeni mağduriyetler ortaya çıkarsa bu 7 kişi müsebbibi olacak. Ayrıca bunların maddi olarak karar verecek güçleri yok. Yine belli kanallardan bunların önüne liste gelecek ama dostlar alışverişte görsün misali bağımsız çalışan 7 kişilik komisyon yaptı diyecekler" şeklinde konuştu.
'MAĞDURİYETLERİ ÇÖZECEK BİR MEKANİZMA DEĞİL'
İhraçların sonuçlanmasının uzun süreceğini de kaydeden Yiğiter, uzun süren yargılamanın olumlu olması durumunda maddi ve manevi tazminatın verilip verilmeyeceğine ilişkin bir kararın olmadığını ayrıca işe dönme durumunda da Devlet Personel Başkanlığınca kamu görevlisinin uygun görüleceği yere tayin edilebileceğini ifade etti.
Yiğiter, yeniden atama hakkı kazanmış bir memur gibi devletin istediği yere şehre gitmek durumunda kalacağını belirterek, "Sonuçları itibari ile bakıldığında da yine hiçbir mağduriyeti çözecek bir mekanizma değil" dedi.
'DAHA BÜYÜK MİLLİ GÜVENLİK TEHDİDİ OLAMAZ'
İhraçlarla birlikte görülmeyen derin insani dramların olduğunu kaydeden
Yiğiter, ihraçların asıl olarak "Milli güvenlik tehdidi" oluşturduğunu söyledi. Kamu kaynaklarının heba edildiğini kaydeden Yiğiter, şunları aktardı: "Devlet bunların yetişmesi için kamudan aldığı vergilerle milyarlarca dolar para harcadı, bütün bu birikim heba edildi. On yıllarda yetişmiş bir akademisyen, asker, dış işleri personeli olsun, bu insanlar yetişmiş, kendisine yaptığınız yatırımdan fayda alacağınız zaman geldiğinde bu kişiyi ihraç ediyorsunuz ve bu insanlar çıkıp asgari ücretle iş arayacak. Bundan daha büyük bir milli güvenlik tehdidi olamaz. Bu ülkenin geleceğini karartmak demek."
'EMEK MÜCADELESİNİN ÖZNESİ HALİNE GELMEK LAZIM'
İnsan hakları ve demokrasi mücadelesi verildiğini ifade eden Yiğiter, "Morallerimizi yüksek tutacağız. On yıllarca sürecek bir çalışmadan sonra bizim haklarımız iade edilmeyecek bence bundan bir önce kurtulmamız gerekiyor. Hiç birimizin mağduriyeti OHAL komisyonu ile giderilmeyecek. Türkiye çok önemli bir eşiğin arifesinde. Bu ülkeden bir şekilde demokrasi kazanacak ve bu ülkede hukuk devleti, insan hakları, demokrasi temelinde yeniden bir inşa sürecine girilecek. O zaman da bütün bu mağduriyetler giderilecek ve hakları, itibarları iade edilecek. Burada bu anlamda sıkı durmak lazım. Özel alana kapanmamak lazım, bilakis Türkiye'deki demokrasi mücadelesinin, emek mücadelesinin öznesi haline gelmek lazım. Bunun başka da bir çaresi yok."