Devlet nefret söylemine zemin hazırlıyor

İSTANBUL - İHD İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu, tarafından gerçekleştirilen "Ben Çocuğum Haklarım Var" başlığı sempozyumun “mülteci çocuklar” oturumunda konuşan Mavi Kalem Derneği üyesi Nuran Kızılkan, “Mesele ne zaman Suriye’ye gelse bu çocuk bile olsa nefret söyleri ortaya çıkıyor. Devlet de buna zemin hazırlıyor” dedi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu’nun "Ben Çocuğum Haklarım Var" teması ile Cezayir Toplantı Salonu'nda gerçekleştirdiği 1'inci Çocuk Hakları Sempozyumu, verilen öğle arasının ardından devam etti. Sempozyumda “Mülteci çocuklar korunma ve sağlıklı gelişim hakkı” başlığını Mavi Kalem Derneği üyesi Nuran Kızılkan, “Mülteci çocuklar ve eğitim hakkı” başlığını araştırmacı Sema Karaca, “Çocuk savaş ve travma” başlığını Yrd. Doç. Elif Göçek, “Çocuk istismarı ve önleyici çalışmaların önemi” başlığını Bir İz Derneği’nden Uzm. Psk. Dan. Özlem Mumcuoğlu ve “Çocuk İstismarı ve hukuk, yargı, Adalet” başlığını ise feminist Avukat Meriç Eyüpoğlu anlattı.

‘OKULA GİTEMEYEN SAYISI BİLİNMİYOR’

İlk olarak “Mülteci çocuklar ve eğitim hakkı” başlığını Araştırmacı Sema Karaca anlattı. Mülteci çocukların eğitim sorunlarına değinen Karaca, “Türkiye’deki 3,3 milyon mülteci içinde yaklaşık bir milyonu aşkın çocuk bulunuyor. Okul çağındaki çocukların sayısı ise geçici koruma altındaki Suriyeli çocuklarda 830 bin, uluslararası koruma başvuru veya statü sahipleri arasında 42 bin 221 olmak üzere toplamda 900 bin düzeyindedir. Milli Eğitim Bakanlığının 5 Ocak 2017 tarihli açıklamasına göre, 14 bin 742 resmi okul ve 432 geçici eğitim merkezinde eğitim gören 508 bin öğrenci mevcut” dedi. Karaca, “Geçici koruma altındaki çocuklar Türk okullarına kayıtlı sayısı 172 bin, özel okul/milletlerarası okula kayıtlar 10 bin, GEM’lere kayıtlı olan sayı 325 bin, okula kayıtlı olmayan 326 bin 396” diyerek uluslararası koruma altındaki çocukların 42 bin 221’in Türk okullarına kayıtlı olduklarını kayıtlı olmayanların ise rakamının bilinmediğini kaydetti.

‘TAŞIN ALTINA ELİMİZİ KOYMALIYIZ’

Birçok kişinin çocuklarının mültecilerle konuşmasını ve arkadaşlık etmelerini istemediklerini söyleyen Karaca, mülteci ailelerin çocuklarının okula gönderememelerinin nedenleri arasında “Psikolojileri çok kötü, bir elma, bir paket süt bile çantalarına koyamıyoruz” sözleri ile sıraladığını söyledi. Okula giden çocukların kırtasiye malzemelerine dikkat çeken Karaca, çocukların kimisinin kalemtraşın bile olmadığını söyledi. Karaca, “Türkiye’de kalmaları ile ilgili bir öngörü var. Bir şekilde 3’üncü ülkeye yerleşeceklerini düşünüyorlar. Bu nedenle ‘birkaç yıl gitmese olur, 3’üncü ülkeye gidildiğinde bunu hal ederim’ diyor. Buda çocuk eğitim hakkın önünde engeldir” diyerek “Hayatımızın bir yerin de bu kadar insana yeni imkanlar sağlamak için hepimizin taşın altına elimizi koymamız lazım” dedi.

‘ŞİDDET İÇERMEYEN ORTAMLARDA BÜYÜMELERİNİ SAĞLAMALIYIZ’

“Mülteci çocuklar korunma ve sağlıklı gelişim hakkı” başlığını anlatan Mavi Kalem Derneği üyesi Nuran Kızılkan, derneklerinin kadın ve çocukların yaşamları hakkında çalışmalara yürüttüklerini belirtti. Kızılkan, Suriyeli mülteciler dışında göç nedeni ile gelen kişilerinde aynı mağduriyetleri yaşadıklarını söyledi. Çocukların eğitim sorunlarını sunarken özellikle kız çocuklarının eğitim haklarından alıkonulduğunu belirten Kızılkan, “Kız çocuklar, eğitim haklarında erişim engeli olduğunda hayatlarını tehlikeye atan risklerle karşı karşıyalar. Biz de bu sorunlarla ilk kez karşılaşmıyoruz. İnsanlar birbirleriyle çatışarak ve çözüm arayarak iç içe geçmeye başladılar. Türkiye’de Suriyelilere bakışımız çok pozitif olmadığını ve sosyal medyada yayınlanan videolarda bu nefret görülebiliyor. Çocuk çocuktur ve çocukları ırklarla tanımlamak doğru değildir” dedi. Çocuk haklarının diğer bütün haklardan üstün tutulması gerektiğini kaydeden Kızılkan, “Şiddet içermeyen ortamlarda büyümelerini sağlayacak ve bunların göstergelerini oluşturmak gerekiyor. Önce misafir tanımı yapıldı mülteciler için. Biz uzun süre Suriyelileri misafir olarak gördük. 81 ilde Suriyeli olmayan ilin kalmadığını belirlendi. Mülteciler bu ülkeye güle oynaya gelmediler. Mesele ne zaman Suriye’ye gelse bu çocuk bile olsa nefret söyleri ortaya çıkıyor. Devlet de buna zemin hazırlıyor” diye konuştu.

‘TRAVMA GENLERE DAHİ GEÇİYOR’

“Çocuk savaş ve travma” başlığını ise Yrd. Doç. Elif Akdağ Göçek anlattı. Devletleri harekete geçirenlerin bireyler olduğunu söyleyen Göçek, burada konuşulanların yayılması gerektiğini belirtti. Göçek, “Travma aniden gelişen veya süreli devam eden korku, dehşet ve çaresizlik hisleri yaratan kişinin yaşamını, psikolojik ve fiziksel bütünlüğünü tehdit eden, kişinin yaşamını veya yakınındakileri psikolojik ve fiziksel olarak etkiler” diyerek travmayı tanımladı. Travmanın beyinde olumsuz etkiler yaratığını dile getiren Göçek, “Öğretmenler savaşa mağdur kalan çocukların normal çocuklar gibi yerinde oturmasını ve uzun uzun ders dinlemesini istiyor” dedi. Travmanın etkilerin olumsuz etkilediğini ve kişiden kişiye aktarıldığını söyleyen Göçek, “Bu kişilere doğru yaklaşmayı bilemezsek, uzun yıllar bu kişilerle yaşamaya devam ederiz. Bu travmanın sonuçları genlere bile geçiyor” diye devam etti. Çocuklar savaş ile birlikte birçok travmaya maruz kaldığını vurgulayan Göçek, çalıştırmalarından tutalım eğitim haklarından yoksun olmalarına kadar birçok şeyle karşı karşıya kaldıklarını söyledi. Göçek, “Savaş ve göçe maruz kalan çocuklara önleyici ve koruyucu çalışmalar yapılmalıdır. Ülkemizde savaş ve göçün etkileri ve bu konuda yapılması gereken ruh sağlığı ve sosyal destekler araştırmalarla saptanmalıdır. Travma geçiren kişilerin ciddi anlamda destek almaları gerekir” diye konuştu.

‘ÖNLEME ÇALIŞMALARIN BAŞINDA TERAPİ GELİR’

“Çocuk istismarı ve önleyici çalışmaların önemi” başlığını anlatan Bir İz Derneği’nden Özlem Mumcuoğlu, konuşmasında çocuk istismar çeşitlerini sıraladı. Mumcuoğlu, “Çocukların oyun hakkını elinden almak gibi durumlar duygusal istismar kategorilerine giriyor. İhmalden bir tık sonra aile içi istismara gider. Çocuğun dokunulmasını istemediği yerler neresidir dersek eğer çocuklara zaten dokunulmaması gerekiyor, fiziksel olarak” diye ifade etti. Mumcuoğlu, “Çocuğu örseleyerek itip kakarak hırsını çıkarıyoruz. Sevgili mektubunu çocuk eliyle gönderilmesi, çocuğa pornografik malzemelere göstermek, çocuğu kendisine dokunmaya zorlamak, çocuğu gereksiz ağlatmak, çocuğun özgüvenini kırmak çocuk istismarına girer” diyerek çocukların eğitim alanında da istismar edildiklerini söyledi. Ailelerin çocuklarına verdikleri teknolojik aletlere medya eliyle çocukların izledikleri video ve oyunlarla istismar edildiklerini anlatan Mumcuoğlu, “Reklamların azalmasıyla oyuncak talebi düştü çünkü artık çocuklar teknolojiyle ilgileniyor. Bunlarla beraber erken yaşta çocukların evlendirilmesi dünya üzerinde çok sayıda STK’nın raporlarıyla belgelendi ancak henüz önüne geçemedi. Bir çocuk neden istismarını söyleyebilir ya da söyler? Ya kardeşlerle tehdit edilir ya da farklı durumlarda” diye konuştu. Önleyici çalışmaların olmasının öneminden bahseden Mumcuoğlu, “Önleme çalışmalarının başında terapi gelir. Medyayı kullanarak, herkese bunların eğitimi verilir. İhmal istismarla ilgili sağlık dokunmayı öğretmemiz gerekiyor. Derneğimizde bebeklerimiz var ve özel bölgeleri gösteriyor. Hayır demeyi öğretiyoruz. Oyunlarla, sosyal medyada kendisini korumayla ilgili eğitim vermeye çalışıyor. Çocuk ayağında çocukları eğitmen ayağında eğitmeni ve aileyi eğitmek gerekiyor ayrı ayrı” diye kaydetti.

‘POLİSİN VERİLERİ SINIRLI’

“Çocuk İstismarı ve hukuk, yargı, adalet” konularını ise feminist Avukat Meriç Eyüpoğlu tarafından değerlendirildi. Küçük yaşta zorla evlendirmeye değinen Eyüpoğlu, “Çocuk gelin, damat olmaz. Çocuklara küçük yaşta gelinlik alınır. Gelin olma özendirilen bir şeydir bu topraklarda” dedi. Çocuğun kendi isteği rızası olmadığı için zorla evlendirme denilmesi gerektiğini kaydeden Eyüpoğlu, çocukların evlendirilmesi toplumsal bir sorundur. Çocuk hakları noktasında bakıldığında hem kız hem de erkek çocukların haklarının ihlali söz konusu olduğunu belirten Eyüpoğlu, erken yaşta evlendirmenin kız çocuklarda çok daha fazla olduğunu söyledi. Polisin verilerine göre, Türkiye’de “Her üç evlilikten biri çocuk zorla evlendirilmiş. Evlendirilen kız çocukların üçte birinden fazlası kuma. Her yıl 3 yüz bin evlilik yapılıyor. Bunun Yüzde bini çocuktur. Evlilik yaşı kız çocuklarda 12 yaşına kadar düşüyor. Çocuk yaşta evliliklerde Türkiye dünyada ilk onun içinde” diyen Eyüpoğlu, polisin yaptığı araştırmaların sınırlı olduğunu kaydetti. Eyüpoğlu, “Dünya üzerinde 15-19 yaş aralığındaki her 5 kızdan 1’inin çocuk yaşta zorla evlendirildiği, bu evliliklerin önemli bölümünden başlık parası vb. ödemeler alındı ve bu evliliklerde çocukların fiziki şiddet başta olmak üzere her türlü şiddete maruz kaldığı tespit edilmiş” dedi.

‘YARGILAMALARDA OLAY TEKRAR YAŞANIYOR’

Dünyada çocuk cinsel istismarının yaygınlığına değinen Eyüpoğlu, “Cinsel istismara maruz kalan çocuk ve ergenlerin yüzde 71’i kız, yüzde 29’u erkektir. Olguların yaklaşık yarısında yineleyici cinsel istismar vardır. Yaşamları boyunca en az bir kez cinsel saldırıya maruz kalan ergenlerin oranı yaklaşık yüzde 21 olarak bildirilmiştir. Cinsel istismarın yaklaşık yüzde 20-25’ini ensest olguları oluşturmaktadır. Araştırmalara göre çocukluk cinsel istismarında yüzde 51’inde dokunmadan istismar varken, sadece yüzde 5’inde anal veya vajinal ilişki vardır. Erkeklerin yüzde 42’si anal ilişki girişimiyle karşılaşırken, kızlarda bu oran yüzde 72’dir” dedi. Eyüpoğlu, yargılamaların uzun zamana yayıldığını ve yargılama boyunca da kişinin tekrar tekrar ayı şeye maruz kalındığını kaydetti. 2002’de Mardin’de cinsel istismara maruz kalan N.Ç: olayını örnek veren Eyüpoğlu, “Bu davaların hepsinde tek problem N.Ç. davasında olduğu gibi ‘Rıza’ olarak gösteriliyor” dedi.

Sempozyum “Çocuk hakları alanında çalışan STK ve aktivistlerin deneyim aktarmalar”, “Yeni insanın inşasında Küba örneği, haklar ve sorumluluklarla çocuk” başlıkların tartışılması ve Kameralı çocuk ile Balon filmlerin izlenmesi ile devam ediliyor.