İHD: 5 yılda 27 çocuk kaybedildi

İSTANBUL - İHD İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu üyesi Sebla Arcan, birçok çocuğun katledildiği ülkede bir de gözaltında kaybedilen çocuklar olduğunu belirterek, 1992-1997 yılları arasında 27 çocuğun kaybedildiğini açılan davaların ise beraat veya takipsizlik ile sonuçlandığını söyledi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu'nun, "Ben Çocuğum Haklarım Var" teması ile Cezayir Toplantı Salonu'nda düzenlediği 1'inci Çocuk Hakları Sempozyumu ikinci gününde de oturumlarla devam ediyor. Sempozyumun yapıldığı salona “Çocuk istismarına hayır”, “Anadilde eğitim haktır” ve “Ben çocuğum barış haktır” afişlerinin yanı sıra 1992-1997 yılları arasında gözaltında kaybedilen çocukların isimleri ile nerede kaybedildiklerini anlatan afiş de asıldı.

Bugünkü ilk oturumda, insan hakları savunucularından Sebla Arcan moderatörlüğünde “Gözaltında kaybedilen çocuklar”, “Çocuk odaklı habercilik” ile “Haberde çocuk ve hak kavramı” konuları tartışıldı.

‘25 ÇOCUK DEVLETİN RESMİ KURUMLARINDA KAYBEDİLDİ’

“Gözaltında Kaybedilen Çocuklar” başlığında konuşan İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon üyesi Sebla Arcan, çocukların yaşam hakkını ihlal edenlerin ortaya çıkarılıp yargılanması gerektiğini belirtti. Arcan, "Ama Türkiye de bunlar geçerli değil. Türkiye’de birçok çocuk katledilmiştir. Bir de hiç bilinmeyen en vahşice olan gözaltında kaybedilen çocuklar vardır” dedi.

Türkiye’de 1992-1997 yılları arasında 27 çocuğun gözaltında kaybedildiğini ve bunların OHAL döneminde Kürt kentlerinde yaşandığının altını çizen Arcan, gözaltında kaybedilen çocuklardan 2’sinin Hizbullah tarafından kaybedildiğinin TSK kayıtlarına da geçtiğini hatırlattı. 25 çocuğun ise devletin resmi kurumlarında kaybedildiğini ifade eden Arcan, 7 çocuğun kalıntılarına yıllar içinde ulaşıldığını söyledi.

Açılan davaların beraat veya takipsizlikle sonuçlandığına dikkat çeken Arcan, gözaltında kaybedilen çocukların bugüne kadar gündeme getirilmesinin engellendiğinin belirtti. Arcan, “İHD bu suçun görünür olması için de 22 yıldır mücadele yürütüyor. Ama tüm bunlara rağmen ne ana akım medyada ne de akademi dünyasında bu konu ile ilgili çalışma var” diye konuştu.

ÇOCUK ODAKLI HABERCİLİK

Bianet Çocuk Hakları editörü Yüce Yöney’de “Çocuk odaklı habercilik” başlığı ile konuştu. Yöney, çocuk odaklı haber yapılırken çocukların sesinin doğru bir şekilde duyurulmasına dikkat edilmesi gerektiğini ifade ederek, şöyle dedi: “Her şart altında 5N1K söyleyip geçemezsiniz, haberin yanında çocukların sesine kulak vererek çözümden de bahsetmeniz gerekiyor.”

'ÇOCUK ÖLÜMLERİNE SIRADAN BAKILABİLİNİYOR'

Milliyet gazetesi Haber Müdürü Gökçer Tahincioğlu ise “Haberde çocuk ve hak kavramı” konusunu anlattı. Tahincioğlu, Enes Ata ve Mahsun Mızrak'ın gaz fişeği ile öldürülmesi ardından jandarma tarafından delil olan gaz fişeğinin kaçırıldığına ve seri numaralarının değiştirildiğine dikkat çekerek, “Biz nasıl cezasızlık ile mücadele ediyorsak, bunu yapanlar da pratiklerini geliştirip, kanıtları çalmaya kadar gidebiliyor” dedi. Çocukların herhangi bir taraf olmadığının altını çizen Tahincioğlu, ülkede savaşın sıradanlaştığını ve çocuk ölümlerine sıradan bakılabildiğini söyledi.

‘ÇOCUK CEZAEVLERİ KAPATILSIN’

Sempozyomun ikinci oturumunu İHD'de gönüllü olarak çalışan Serhat Özmen ve Şinda Barış yönetti.

İlk olarak konuşan Avukat Hasan Erdoğan “Ceza yargılamasında çocuk ve çocuk tutukluluğu” konusu ile ilgili sunumu gerçekleştirdi. Ankara’da çocuk cezaevlerinin kapatılması için bir platform kurduklarına ve ardından 36 kurum ve dernek tarafından destek gördüklerini fakat Kanun Hükmünde Kararnameler ile tamamının kapatıldığına vurgu yapan Erdoğan, Türkiye’de çocukların cezaevlerinde olmasının esas nedeninin adalet sistemindeki bozukluk olduğuna dikkat çekti. Erdoğan “Bu da şu demek suçlu olup olmadığı bile belli olmayan çocuklar tutuklu bulunuyor. Hâlbuki son çare olarak tutukluluk haline karar verilir. Cezaevlerinde bulunan çocukların yüzde 85'nin işlediği suçlar önlenebilir suçlardır. Cinayet ise çok azdır. Biz toplum olarak bu çocuk cezaevleri utancından kurtulmak zorundayız. Ve bu cezaevlerinin de kapatıldığı günleri göreceğiz” şeklinde konuştu.

İnsan Hakları Savunucusu Zafer Kıraç ise “Kapatılmış çocuk” konusu ile Türkiye’de cezaevlerinde çocukların durumuna ilişkin yaşananları anlattı. Öncelikle çocuk cezaevlerinin kapatılması gerektiğini, suça karışmamış çocukların cezaevi dışında rehabilitasyon ile çocukların tedavi edilebileceğini aktaran Kıraç, “Türkiye’de cezaevlerinde çocuklar rehabilitasyon adı altında işkenceye maruz kalıyor. Çocuklar annelerine sarılması engelleniyor. Siz bir çocuğun annesine sarılmasını engelleyerek mi tedavi edeceksiniz. Uyuşturucudan tutuklanmış çocukların bulunduğu cezaevlerine bayrak ve din öğesini koyarak mı tedavi edeceksiniz” diye konuştu. Pozantı ve Şakran cezaevlerinde çocuklara yapılan işkenceleri hatırlatan Kıraç, olay yeri incelemesi dahi yapılmadan Pozantı Ceaevinde çocuklar Ankara’ya gardiyanları da başka şehirlere göndererek kimsenin ceza almamasını sağladığını anlattı. Türkiye’de sürekli tutuklu ve hükümlü sayısının arttığına Silivri Cezaevinin aynı modelinden 64 adet daha yapıldığına dikkat çeken Kıraç, “Cezaevleri müdürünü Çocuk Cezaevleri Kapatılsın Grubu olarak görüşmek istediğimizde bizi romantik buldu. Bu ülkenin yöneticileri artık romantik olmak zorunda! Çocuklar artık cezaevlerine girmesin” dedi.

KAPALI KURUMLAR ŞİDDET ÜRETİR

Hayat Sende Derneği Şeyma Laçinkaya da “Koruma altındaki çocuklar ve aile temelli hizmetler” konusu ile Türkiye’de yer alan çocuk yurtlarının kapatılması gerektiğini ve çözüm önerilerini sundu. Laçinkaya, dernek olarak her çocuğun sevgi dolu bir dünyada yaşamalarını hayal ettiklerini belirtti. Türkiye’de 18 bin çocuk ve gencin koruma altında olduğunu bunların da sadece yüzde 27’sinin koruyucu ailede yer aldığına dikkat çeken Laçinkaya, ailesizliğin şiddet ile eş değer olduğunu ve kapalı kurumların şiddet ürettiğini bu yüzden de yurtların, yuvaların ve bunlara alternatif oluşturulan sevgi evlerinin kapatılması gerektiğini söyledi. Gelişmiş ülkelerde bu tarz yurtlara ve yuvalara para ayrılmadığını Türkiye’de ise buna bütçe ayrıldığını ifade eden Laçinkaya, gönüllü aile, koruyucu aile ve evlat edinme sistemini ise çözüm önerisi olarak sundu.

ANADİL HAKKI TARTIŞILDI

Laçin Kaya’nın konuşmasının ardından İHD’nin gönüllü çalışanlarından Şinda Barış’ın moderatörlüğünde devam eden oturumda “Anadilde eğitim hakkı” konusu ile çocukların anadilde eğitim görme hakları anlatıldı. “Bir dil eğitim dili değil ise yaşaması için tüm somut koşullar ortadan kalkmış durumdadır” diyen Yazar Adnan Avcı, Lazca’nın eğitim dili olabilmesi için üniversitelere yaptıkları başvuruların geri çevrildiğine dikkat çekti.

'OHAL İLE BASKILAR ARTTI'

Avcı’nın ardından ise İstanbul Kürt Enstitüsü eski başkanı yazar Sami Tan Kürtçe üzerindeki baskıları anlattı. Kürtçe üzerinde zaten baskılar olduğunu ama OHAL ile birlikte bunun tamamen arttığını ifade eden Tan, “Daha iki üç yıl öncesinde Kürt dili alanında çalışmalar var iken bugün ise OHAL nedeniyle yapılamıyor. ‘Ölürüm Türkiyem’ şarkısının daha önceden işkencelerde kullanılan ve sadece milliyetçilerin kullandığı bir müzik iken bugün ise tüm toplumuna yaygınlaştırılmaya çalışılıyor” şeklinde konuştu. Birleşmiş milletler tarafından da ana dilde eğitim hakkının güvence altına alındığını belirten Tan, dil ekolojisinin bozulmaması için ana dilde eğitim hakkının tanınması gerektiğini söyledi.

'YARATICILIĞI GELİŞTİRİR'

Anadilde eğitim hakkının elinden alınan çocuklarının psikolojik olarak sorunlara yol açtığını söyleyen Psikiytrist Azad Günderci, “Okul çocuk için yeni bir yerdir. Farklı bir dil ile karşılaşması ise çocuğu korkutur. Çocuğa göre uyarlanmamış eğitim sistemi çocuğun psikolojik sorunlarına yol açabilir. Çocukların yaşadıkları bu trvama ile uykusuzluk, altına yapma, tırnaklarını yeme dışında uyum sorunu ortaya çıkartır” dedi. Anadilde eğitim gören bireylerin yaratıcılıkların geliştiğini, toplum ile uyum içinde yaşadığını ifade eden Günderci, tersi olması durumunda ise bireylerin topluma yabancılaştığını söyledi.

Sempozyum "Cinsel Yönelim-Cinsiyet Kimliği Ayrımcılığı" konusunun tartışılması ile son bulacak.