MİNBİC - 12 Ağustos'ta Demokratik Suriye Güçleri'nin (QSD) yardımıyla Minbic Askeri Meclisi tarafından 73 günlük operasyonun ardından DAİŞ çetelerinden kurtarılan Minbic'te, her ne kadar savaşın izleri silinmeye çalışılsa da, halkın beyninde yer edinen DAİŞ zulmü halen canlı. Minbic'i dolaşırken, her şeye rağmen insanların yüzünün güldüğünü görmek, halkların yeniden ortak yaşayabileceği umudunu arttırıyor.
2014 yılının Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık ayları. 3 cepheden DAİŞ'in yoğun saldırıları altında olan Kobanê, sözkonusu tarihlerde adı haber bültenlerinden sıkça geçen kentti. Neredeyse servis edilen tüm haberlerde geçen bir cümle ise şuydu: "DAİŞ çeteleri, verdikleri ağır kayıplar karşısında askeri üs olarak kullandıkları Minbic'ten yeni çete ve cephane takviyesi ile bir kez daha saldırıya geçti. Bomba yüklü araçlarla YPG ve YPJ noktalarına saldırmak istedi."
Çok değil iki sene önce Kobanê için büyük tehdit teşkil eden Minbic, bugünlerde çetelerden temizlenmiş, halkların ortak yaşam umudunu yeniden yeşertme gayretine soyunmuş bir kente dönüşmüş durumda.
TARİH BOYUNCA STRATEJİK BİR KENT OLDU
Ortak yaşamın nüvelerini genlerinde taşıyan Minbic, Haleb'in 90 kilometre kuzeyinde, Cerablus'un 40 kilometre güneyinde, Kobanê'nin 65 kilometre doğusunda, Bab'ın ise 45 kilometre batısında yer alan, oldukça stratejik öneme sahip bir kent.
Asurî, Arap, Roma ve Osmanlı'nın da aralarında bulunduğu birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Minbic, Fırat'ın bereketiyle sulanan topraklarında, ilk insanlığa da ev sahipliği yapmış. Greklerin önceleri "tapınak şehri" dedikleri Minbic için, daha sonra "kutsal şehir" tanımlanması yaptıkları belirtiliyor. Hatta bu tarihi kentin kutsal sayılmasının nedeni olarak da şehrin koruyucu tanrıçası Atargatis gösteriliyor. Kaynaklarda, Aramice adı 'Ataratha' olan bu tanrıçanın Kuzey Suriye'nin büyük tanrıçası olduğu yazılıyor. Tarihi ve dini metaforları anlamından saptırarak kullanan DAİŞ, belki de bereket tanrıçası Atargatis'in kentinde bu nedenle kadını yok saydı ve sokak ortasında recim etmekten geri durmadı.
Minbic, öneminden dolayı tarihi boyunca istilalara uğrayan bir kent oldu. Tarihçiler, 13'üncü yüzyılda Moğol istilasına uğrayan Minbic'in, 1516'da Mercidabık Savaşı ile birlikte Osmanlı'nın Mısır'a ve Arap coğrafyasına açılan kapısına dönüştüğünü yazıyor. Hıristiyanlık öncesi ve sonrası inanç merkezi olan Minbic'in tarihi, Asurlulara uzanıyor. Birçok kez istilalara uğrayan Minbic için 7 kez yıkılıp yeniden inşa edilen kent deniyor. (Daha geniş tarihi bilgi için http://tr.hawarnews.com/demokratik-federalizme-yeni-bir-soluk-minbic/)
Halep sınırları içinde bulunan Minbic nüfusunun savaş öncesi 90 bin olduğu belirtiliyor. Arap kemerinden önce Çerkeslerin yoğunlukta yaşadığı kent olan Minbic, asimilasyon ve demografik yapıya müdahale sonucunda Kürt yerleşim yerleri gibi, Arap kentine dönüştürüldü. 2011'de Suriye'de başlayan savaş döneminde kent nüfusunun yüzde 68'inin Arap, yüzde 25'inin Kürt, yüzde 5'inin Türkmen, yüzde 2'sinin de Çerkeslerden oluştuğu belirtiliyor. Bu rakamların resmi rakamlar olmadığının da altını çizmek gerekiyor.
YOL BOYUNCA SAVAŞ İZLERİ
Böylesi stratejik öneme sahip, halkların ortak yaşadığı Minbic'in özgürleştirilmesi için 1 Haziran 2016'da başlayan hamle, 73'üncü gününde 12 Ağustos 2016'da kentin özgürleştirilmesiyle sona erdi.
Erkeklerin sakal kesme, kadınların da üzerlerindeki kara çarşafları yerlere fırlatmasıyla hafızalara kazınan Minbic'te, bugünlerde savaşın izleri silinmeye çalışılıyor.
Bu önemli kenti görmek için heyecanla Kobanê'den yola çıkıyoruz. Yol boyunca savaşın izlerine rastlıyoruz. Qereqozak'a vardığımızda Şah Süleyman Türbesi'nin yerinde yeller estiğine tanıklık ediyoruz. DAİŞ tarafından havaya uçurulan Qereqozak Köprüsü'nün de tek yönlü onarıldığı ve ulaşımın güvenli bir şekilde sağlandığını görüyoruz. Yol güzergahı boyunca geçtiğimiz güvenlik noktalarında hem Arapça hem Kürtçe konuşan savaşçılarla karşılaşıyoruz. Kürt savaşçılar yolcuları "ser seran ser çavan" (Baş göz üstüne) sözüyle, araplar ise aynı anlama gelen "ela resiweleyn" ve güler yüzle karşılıyor.
Yolun kenarındaki çam ağaçları da yine dikkat çekiyor. Cezire Bölgesi'nde rejim döneminde neredeyse insanların ağaç dikmesini yasaklayan Baas, Qereqozak Köprüsü'nden sonra Minbic'e kadar yolun her iki tarafında 6-7 sıra halinde çam ağaçlarıyla yeşillendirme çalışması yapmış. Bunun yanı sıra neredeyse birbirine bitişik köylerde tarım dikkat çekiyor. Her evin zeytin ve fıstık ağaçlarıyla dolu bir bahçesi var.
EBU LEYLA'NIN POSTERLERİ BİLLBOARDLARDA
Kente girer girmez karşılaştığımız yoğun trafik, kentte yaşamın olağan hale dönüştüğünün ipuçlarını veriyor. Yolun hemen yan tarafında bir tamirci dükkanın darabelerine Arapça "Şehit Ebu Leyla Şemsi Şimal" yazısı ve kentin göbeğinde Ebu Leyla posterinin bulunduğu billboard da, bu büyük devrimcinin unutulmadığı ve unutulmayacağını gösteriyor.
Kent merkezinde ilk yer olarak DAİŞ döneminde "Mirebba Emni (Güvenli Bölge)" diye tabir edilen alana gidiyoruz. Bu meydanın hemen yanı başında bulunan otelix DAİŞ karargah olarak kullanmış. Kentte çok sayıda kişinin bu otelden kafa üstü yere atılarak infaz edildiğini söylüyor bize eşlik eden Yekîtiya Ragihandina Azad Eş Başkanları Ekrem Berekat ve Şehnaz.
DAİŞ VAHŞETİNİN İZLERİ HER YERDE
Yine aynı meydanda çok sayıda kişinin katledildiği ve kesilen kafalarının konulduğu bir havuzu gösteriyor gazeteci arkadaşlar. Zemini betonla kaplı meydanın ortasında bir çukur dikkat çekiyor. Burada da bir kadının recim (taşlama) edildiği söyleniyor. Boynuna kadar çukura konulan kadının kafasına atılan taşlar da, kent kurtarıldıktan sonra uygulanan vahşeti anlatması için çukurun etrafına dizilmiş durumda. Sivil halkın girişine yasaklanan Mirebba Emni'nin hemen yanında tarihi bir hamam bulunuyor. Bu hamamda da DAİŞ'in basın-yayın işlerini yürüttüğü söyleniyor.
Daha sonra kentin içinden geçen Dewer Rabıta'ya yani Halep Caddesi'ne geçiyoruz. Burada da DAİŞ'in kentlilerin hafızasında bıraktığı yara daha derin. Caddenin hemen başında bulunan sefine (kayık-gemi) infaz için kullanılmış. Anlatılanlara göre, kafası kesilen insanlar burada 4 gün boyunca bekletilirmiş. Her gün 4 saat infaz edilen kişinin ailesi sefinenin başına getirilir ve kafası gövdesinden koparılmış olan çocuklarını izlemeye zorlanırmış. Ardından da cenaze aileye teslim edilmez, bilinmeyen bir yere atılırmış.
'BÖYLE BİR VAHŞETE ÖMRÜMÜZDE TANIKLIK ETMEDİK'
Aynı cadde üzerinde demirden bir kafes de, erkek ve kadınların cezalandırıldığı, kızgın güneşin altında aç ve susuz bırakıldığı açık hücre olarak kullanılıyormuş. Kendisi Minbicli olan ve Çerkes olduğunu söyleyen bir mühendis, bize yaklaşıyor ve Arapça konuşmaya başlıyor. Minbicli yurttaş zindan olarak kullanılan demir kafesi fotoğrafladığımızı görünce, "Bu demir parmaklıkların arkasına genç yaşlı yüzlerce yurttaş konuldu. Böyle bir vahşete ömrümüzde tanıklık etmiş değiliz. Aslında derdim çok, ama konuşacak kimseyi bulamıyorum. Kürt gençlerinin bizler için kanlarını akıtmasına çok üzülüyorum ve bizler bunu haketmiyoruz. Arin Mirkanlar, Ebu Leylalar bizim için ölüyor ya biz ne yapıyoruz" diyor.
KADINLAR RENGARENK KIYAFETLERİYLE SOKAKLARDA
DAİŞ döneminde kadına yasak olan sokaklar, kent QSD yardımıyla Minbic Askeri Meclisi tarafından özgürleştirildikten sonra kadınlarla dolup taşmış durumda. Başı açık kadınlar da, başörtülü kadınlar da, rengarenk kıyafetler içinde olanlar da var. Minbic'in ana tanrıça tarafından korunduğu mitini doğrular bir şekilde. DAİŞ'in esir aldığı kentte kadın rengi kalmamışken, bugün her sokakta ve kurumlaşmada özellikle de güvenlik ve askeri kurumlaşmada kadınların yoğun katılımı dikkat çekici.
Bizi gören çocukların yaptığı ilk şey, zafer işaretiyle bizleri selamlamak. Yine yaşlı bir kadın fotoğraf çektiğimizi görünce hemen güler yüzle zafer işareti yapıyor. Ardından da alaylı sözlerle "DAİŞ görürse yaşatmaz bizi" deyip geçiyor. Bir ara tekrar arkasını dönünce bu kez elindeki poşetleri yere bırakarak her iki eliyle zafer işareti yapıp gülümsüyor.
YARALAR SARILIYOR
Kenti dolaşırken traktör ve çöp kamyonlarıyla çöplerin temizlendiğini, kenti ikiye ayıran kanalın üzerindeki köprünün inşa edildiğini, öncelikli ihtiyaç olan su ve elektrik sorunlarının giderilmeye çalışıldığına tanıklık ediyoruz. Kent özgürleştirildikten hemen sonra belediye çalışması için 9 kişilik bir komitenin örgütlendirilmiş olduğunu ve bu komitenin öncülüğünde çalışmaların yürütüldüğünü öğreniyoruz. Bu komite alt birimler oluşturarak, kentin yaklaşık 3 ay boyunca devam eden özgürleştirme hamlesi süresince toplanamayan ve dağ yığınına dönüşen çöplerini temizlemekle işe koyulmuş. Sokaklardaki çöplerin yanı sıra savaşta zarar gören evlerdeki atıklar da ciddi sorun teşkil etmiş.80 kişi 2 vardiya halinde aralıksız çalışmalar yürütmüş. Önceleri sadece gönüllü halk traktörleriyle çöpleri temizlerken, daha sonra çöp kamyonları da bu çalışmaya katılmış. Bir vardiya sabah 08.00'den 15.00'e, ikinci vardiya ise 15.00'ten 19.00'a kadar aralıksız çalışıyor. Bu yoğun çalışma sonucunda çöp dağlarının kaldırıldığını ve temizlik işlerinin, şimdi imkanlar çerçevesinde daha düzenli yürütüldüğü belirtiliyor. Kentte günlük ortalama 170 ton çöp ve savaş artığının kaldırıldığı ifade ediliyor.
Her yere mayın döşeyen DAİŞ'in, çöp yığınlarının altına dahi mayın tuzakladığı ve temizlik çalışmaları süresince 3 patlamanın gerçekleştiği belirtiliyor. Patlamalarda temizlik işçilerinin yaralandığı da söyleniyor.
Belediye çalışmalarını örgütleyen komitenin, ikinci temel hizmet olarak zarar gören su şebekelerini tamir etme işine giriştiğini gözlemliyoruz. Hala kentin tamamına 24 saat su verilemese de, büyük oranda yurttaşların su ihtiyacı giderilmiş durumda. Her eve su taşıma çabaları ise yoğunca sürüyor. Kentin elektrik ihtiyacının önemli bir kısmı ise, Rojava Barajı olarak anılan Tışrin Barajı'ndan karşılanıyor. Hatta Kobanê halkı ve özerk yönetiminin onayıyla Kobanê'nin 24 saat olan elektriği 8 saat kısılarak, Minbic halkının ihtiyaçlarına tahsis edilmiş. Bunun da halkların ortak yaşama umudunu daha da pekiştirdiği belirtiliyor.
HER TARAFTA HUMMALI BİR ÇALIŞMA VAR
Kente daha da içlerine girdiğinizde, yoğun insan ve araç trafiği ile karşılaşıyorsunuz. Savaşın izleri ve çatışmalarda zarar görmüş evler de olmazsa, Minbic'in savaştan çıkmış bir kent olduğuna inanamazsınız.
Bu yoğun trafiği yönetmek ve ulaşım sorunlarını gidermek için de Minbic Sivil Meclisi yoğun çalışmalar sürdürüyor. Bir yandan şehri ikiye bölen ve DAİŞ tarafından ulaşım sağlanmasın diye patlatılan köprüler onarılıyor, diğer taraftan kadın ve erkeklerden oluşan asayiş güçleri ve trafik polisleri ulaşımın daha rahat sağlanabilmesi için uğraşıyor. Her tarafta hummalı bir çalışma ile karşılaşmak mümkün. Bu çalışmalara 2 yardım kuruluşu da destek sunuyor. İş makinelerinin yetersizliğinden dolayı şimdilerde orta ve uzun vadeli projeler yürütülemiyor. Bu konuda da hem destek arayışları hem de çağrılar devam ediyor.
GİDENLER GERİ DÖNDÜ
Savaş öncesi 90 bin nüfuslu kent merkezinde, nüfusun neredeyse yarı yarıya düştüğü belirtiliyor. Çok sayıda Minbiclinin, DAİŞ'in yenileceği umudunu taşıdığı için halen çatışmalar sürerken, evine döndüğü belirtiliyor. Sadece Minbiclilere değil, daha sonrasında DAİŞ zulmünden kaçanlara da ev sahipliği yapan bir kente dönüşmüş. DAİŞ döneminde yoğun göç veren Minbic, özgürleştirildikten sonra;Rakka, Bab, Cerablus, Rai, Ezez, Halep gibi çatışmaların yaşandığı yerlerden göç alır hale geldi.
AYNI ZAMANDA ÖNEMLİ BİR TİCARET MERKEZİ
Uluslararası Halep yolu üzerinde yer alan kent önemli bir ticaret merkezi konumunda. Ancak buna rağmen çalışkan halkı nedeniyle tarımsal ekonomisiyle kendisini ayakta tutan bir kent. DAİŞ döneminde özellikle Kobanê ve Cezire bölgesi ile ulaşımı koparılan Minbic'ten başta Kobanê olmak üzere bütün Cezire bölgesine ulaşmak artık mümkün. Bu da hem ticarete hem de kültürel kaynaşmaya katkıda bulunuyor. Uluslararası yolun işlerliğinin son iki ayda sıfırdan trafiğin tıkanacağı bir noktaya geldiği belirtiliyor. Bunda inşa edilen Qereqozak Köprüsü ve daha önce çetelerden temizlenen Tışrin gibi iki anayolun büyük etkisi var. Bizler de Kobanê'den Minbic'e doğru yol alırken, buna tanıklık ediyoruz.
Kentte göze çarpan en önemli ulaşım aracı motosiklet. Kimilerinin ailece motosiklete binmesi ise dikkat çekiyor. "DAİŞ döneminde de kadınlar eşleri ve çocuklarıyla birlikte motosiklete binebiliyorlar mıydı?" sorumuza, yurttaşlar "Bırakın motosiklete binmeyi kadının çarşıya çıkması dahi yasaktı" yanıtını veriyor.
DAİŞ ASKERİ BAŞKENTİ KONUMUNDAYDI
Tarihte 7 kere yıkıldığı belirtilen, tarihi boyunca da askeri kale konumunu koruyan Minbic'in özgürleştirilmesi, DAİŞ'e büyük darbe vurdu. Rakka, "Hilafet Başkenti" olarak DAİŞ için ne kadar önemliyse Şehba bölgesinin askeri karargahına dönüştürülen Minbic de, askeri başkent olarak o kadar önemli. Özellikle Türkiye üzerinden Suriye'ye sokulan yabancı uyruklu çetelerin tamamına yakınının üslenme noktasıydı Minbic. İslami metaforları ters yüz etmekten ve kullanmaktan imtina etmeyen DAİŞ, burası için "Cennet-ül Muhacîrûn" yani hicret edenlerin cenneti tanımlaması yapıyordu. Yabancı çeteleri Mekke'den Medineye göç eden Hz. Muhammed yanlıları gibi "muhacir" diye tanımlayan DAİŞ, Minbic halkını da "Ensar" yani yardımcı olanlar olarak bilinen Medinelilerle özdeşleştiriyordu. Ancak bunun böyle olmadığı, daha kent DAİŞ'in elindeyken, halkın isyana kalkışmasıyla ispatlanmıştı.
Minbic'in Suriye'nin en aydın kentlerinden biri olduğu belirtiliyor. Hatta DAİŞ'in kontrolünde olan kentlerden, DAİŞ uygulamalarına karşı eylem yapan tek kent olarak bilinir.
SALDIRILAR DURMUŞ DEĞİL!
DAİŞ'ten temizlendikten sonra kent, Minbic Sivil Meclisi'ne devredildi. Askeri güçler büyük oranda kentin dışına çıktı. Kentte iç güvenliği sağlamak için asayiş örgütlenmesine gidildi. Minbic Askeri Meclisi ise, dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı üslenmesini kent etrafında sağlamış ve sağlamlaştırmış durumda. Halen çetelerin saldırıları sürerken, kentte yaşayan Arap, Çerkes, Türkmen, Kürt ve Asuri gençleri, kader birliği ederek kanları pahasına kentlerini korumayı sürdürüyor.
Türk devletinin Rakka operasyonunu durdurmak için Minbic'in batı köylerine yönelik başlattığı saldırılara karşı Minbic Askeri Meclisinin başarıyla karşılık vermesi halkın güvenini de artırıyor. İlk başlarda tedirginlikleri her hallerine yansıyan Minbicliler şimdi kendisi için savaşan savaşçılara daha fazla güvendiğini hem yüzlerindeki gülümsemeyle hem de ifadelerinde gösteriyor. Son 2-3 ay içerisinde çoğu Arap olmak üzere 2 binden fazla kadın ve erkeğin Minbic Askeri Meclisi'nin saflarında yerini alması da bu güvenin sonucunda geliştiğini gösteriyor. Bu rakam askeri kaynaklarca da dile getiriliyor. En son çete saldırılarında yaşamını yitirenler arasında Kürtler, Araplar ve enternasyonal 2 savaşçının da yer alması Minbic'teki halkların ortak savunma bilinci ve gücünü gözler önüne seriyor.
Hatta kentte son saldırılarla birlikte anlatılan bir olay dikkat çekiyor. Minbic'te 2 enternasyonalist savaşçı ile birlikte Kobanêli 2 Kürt de yaşamını yitiriyor. Bunlardan Serhat Kobanê, aynı zamanda Tabur Komutanı olan babası Ahmed'in taburunda savaşıyor ve yaşamını yitiriyor. Tabur Komutanının bir de bacanağı aynı taburda yaşamını yitiriyor. Oğlunun ve bacanağının cenazesini çatışma alanından alan Komutan Ahmet, kendi oğlunun cenaze törenine değil, kendi taburunda yer alan Minbic'teki 7 Arap savaşçının cenaze törenine katılır. Bu da halk arasında büyük takdirle karşılanır. Konuştuğunuz birçok kişi bugünlerde bu olayı anlatıyor.
MAYIN TEHDİDİ HER YERDE
Kentte halen temizlenememiş birçok çete mayını bulunuyor. Çeteler kentin hemen hemen bütün mahallelerinde belirli evleri mayınlamış. Araçla bile kentin içinde dolaşılırken, zaman zaman kendiliğinden patlayan ve evleri yıkan mayınlara rastlamak mümkün. Şu ana kadar yaklaşık 10 kişinin bu tür patlamalarda yaşamını yitirdiği belirtiliyor. Bu nedenle kurumlar, halkı bu konuda sık sık uyararak, henüz mayınlardan temizlenmemiş evlere yaklaşılmamasını tavsiye ediyor. Bu amaçla asayiş güçlerinden oluşturulan uzman bir ekip evleri mayınlardan temizlemek için aralıksız çalışma yürütüyor. Kent özgürleştirildikten bu güne kadar 12 bin dolayında mayının temizlendiği rapor edilmiş. Kente girmeden önce de yaklaşık bu kadar mayının daha temizlendiği belirtiliyor. DAIŞ'in en fazla mayınlama yaptığı kent olabileceği yorumları dikkate değer.
TARİHİ ESERLER ÇALINDI
DAİŞ kentin bin yıllara dayanan tarihi mirasına da tecavüz ederek, büyük zararlar verdi. Özellikle daha önce arkeologlar tarafından gün yüzüne çıkarılan ve taşınabilir olan birçok tarihi eser de kaçak yollardan özellikle Antep üzerinden Türkiye ve Avrupa ülkelerine satıldığı belirtiliyor. Kentin içindeki parklardan birinde Bizans dönemine ait birçok kalıntı tahrip edilerek moloz yığınına dönüştürülmüş. Musul ve Palmira'da yaşanan kültür ve tarih katliamı burada da DAİŞ tarafından uygulanmış.
İki senenin ardından açılan okullara binlerce öğrencinin akın ettiği belirtiliyor. Buna en çok sevinenlerin de kız çocukları olduğu söyleniyor. Geçtiğimiz günlerde kentte Kürtçe eğitim verecek 2 okul da açılmış.
Minbic artık Ebu Leylanın adıyla anılıyor. Neredeyse her Minbicli konuşmasına Ebu Leyla'nın adını anarak başlıyor.
Abdurrahman Gök - dihaber