ANKARA - Adli tatile giren yargının son bir yılda verdiği kararlar, yargının vesayet altında olduğu eleştirilerini doğruluyor. Darbe girişiminden bu yana 70 bin hükümet muhalifi tutuklanırken, kadın ve iş cinayetleri, DAİŞ’in yaptığı katliamlar ve devlet görevlilerin işlediği suçlar ise cezasızlıkla sonuçlandı.
Yargının vesayet altında olduğu yönündeki eleştiriler OHAL sonrası artarken, son bir yılda verilen kararlar bu eleştirileri doğruluyor. Adli tatile giren yargının darbe girişimi sonrası verdiği kararlarla, 70 bin hükümet muhalifi tutuklandı. Uluslararası hukuk kamuoyunda da saygınlığını yitiren Türkiye yargısı, siyasal iktidarla olan ilişkileri artık inkar edilmiyor.
HSYK GİTTİ HSK GELDİ
16 Nisan Referandumdan sonra yapılan değişiklikle Hakim Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) ismi Hakim Savcılar Kurulu (HSK) olarak değiştirildi. İsim değişikliğinin yanı sıra HSK’nin üye sayısı 22’den 13’e düşürüldü. 13 üyenin 7’sini Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), 4'ünü Cumhurbaşkanı (Başkan) seçecek. HSK’nin birer üyesi ise Yargıtay ve Danıştay tarafından belirleyecek. Ancak hükümetin hem meclis hem de yargı üzerindeki ağırlığı dikkate alındığında HSK’nin neredeyse bütün üyelerini iktidar belirlemiş oluyor.
YSK’NİN REFERANDUM KARARI
16 Nisan tarihinde yapılan ve Türkiye’nin gündeminden uzunca bir süre düşmeyen referandum sonuçları ve mühürsüz oylar konusunda Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) verdiği karar aynı zamanda bir “yargı organı kararı” olarak hala tartışma konusu. Referandum günü yaklaşık 2,5 milyon mühürsüz oyun sandıklara atıldığı tespit edilmesine rağmen YSK mühürsüz oyların geçerli sayılacağına dair karar verdi. Bu karar 1 milyon 379 bin 864 oyla seçimi kaybeden Hayır cephesini sokaklara döktü. Seçimleri izleyen Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) seçimin şaibeli olduğu yönünde rapor hazırladı.
TUTUKLAMA VE GÖZALTILAR
15 Temmuz darbe girişiminden sonra Adalet Bakanlığı verilerine göre, 70 bin insan siyasi sebepler ile tutuklanırken cezaevlerindeki insan sayısı 220 bini aştı. 169 bin 13 kişi hakkında adli işlem başlatıldı, 43 bin 439 adli kontrol kararı şartı ile olmak üzere toplam 91 bin 843 kişi tutuksuz yargılanıyor. 8 bin 87 kişi ise firari durumda. Gözaltı süreleri de OHAL ile birlikte 30 güne çıkarıldı.
HAKİMLERİN ÜÇTE BİRİ İHRAÇ EDİLDİ
Bütün bu kararları alan yargı da aynı zamanda baskı altına alındı. Eski adıyla HSYK kararı sonucu 4 bin 92 hakim ve savcı FETÖ gerekçesiyle meslekten ihraç edildi. İhraç edilen hakim ve savcılardan 2 bin 431’i tutuklandı. Gelişen ihraç ve tutuklamalardan sonra yeni hakim ve savcıların AKP’li olduğu yönünde sıkça iddialar gündeme geldi, zira AKP’nin il ilçe teşkilat yöneticilerinin hakimliğe atandığına dair listeler basına yansıdı.
BASIN VE HAK SAVUNUCULARI HEDEFTE
Gazeteciler de hedef alınırken, darbe girişiminden sonra en az 103 gazeteci son bir yılda tutuklandı. Böylece cezaevlerindeki gazeteci sayısı 170’i aştı. Ayrıca, DW muhabiri Deniz Yücel’in tutuklanmasına yönelik tepkilerle birlikte Almanya Türkiye’nin Yücel için kendilerine takas teklifinde bulunduğunu açıkladı. Böylece bu durum, “esir takası” olarak nitelendirilmeye başlandı.
Geçtiğimiz günlerde ise İstanbul’da toplantı halinde olan aralarında yabancı ülke vatandaşlarının da bulunduğu insan hakları savunucularından 10 kişi gözaltına alınırken, bunlardan 6’sı tutuklandı. Serbest bırakılan 4 hak savunucusu için de yakalama kararı çıkarıldı. Hak savunucularının tutuklanması, Türkiye'deki yargının uluslararası alanda daha fazla tartışılmasına sebep oldu.
YARGIDA AKP ELİ
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan bu yargılama yılı içinde Halkları Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında herhangi bir kesinleşmiş yargı kararı olmamasına rağmen doğrudan “terörist” ifadelerini kullandı. Bu durum, bir kez daha "yargıya müdahale" olarak kayıtlara geçti ve "masumiyet karinesi" ihlali yeniden gündeme geldi. Erdoğan ayrıca Mardin eski Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün de tutuklandıktan sonra serbest bırakılmasına tepki göstererek “Neden serbest bırakıldı” ifadesi "yargıya talimat içerdiği" bir kez daha görüldü.
HDP’YE YAPILAN OPERASYON
HDP’ye yapılan operasyonlar ise bir siyasi partinin yargı eliyle fiilen kapatılması aşamasına geldi. HDP Eş Genel Başkanlarının da bulunduğu 14’ü HDP’li 1’i CHP’li olmak üzere 15 milletvekili tutuklu. 28 HDP’li il Eş Başkanı, 89 İlçe Eş Başkanı, 780 İl ve İlçe yöneticisi ile birlikte yaklaşık 5 bin HDP üyesi cezaevine atıldı. Kürtlerin iradesini hedef alan bir başka operasyon ise Kürt illerindeki belediyelere dönük operasyonlar oldu. 82 belediyeye kayyum atanırken, 85 Belediye Eş Başkanı tutuklandı. HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’a verilen 10 aylık hapis cezası onanarak milletvekilliği düşürüldü. Yine HDP milletvekili Çağlar Demirel'e 7 yıl 6 ay, Abdullah Zeydan'a da 8 yıl, Besime Konca'ya 2.5, İbrahim Ayhan’a 1 yıl 3 ay hapis cezası verildi. HDP’li vekillere verilen cezalar konuşmalarından dolayı verilirken, kürsü sorumsuzluğu da alenen çiğnenmiş oldu.
‘ÜFÜRÜKÇÜ POLİSLER’
HDP’nin Bursa İl Örgütü yöneticileri hakkında açılan bir davada, dosyanın içerisinde unutulan bir polis notu, HDP’ye yönelik operasyonların nasıl yürütüldüğünü de gözler önüne serdi. Dosyada unutulan polis notunda basın açıklamasına katılan partililer için “Eylemcileri terör finansmanı ile suçlar, üfleriz” yazılıydı. Savcı ise polislerin bu notunu dikkate almış ve iddianameye “Terör örgütüne finansman sağlamak” suçunu partililere isnat etmişti. Konu meclis gündemine dahi taşındı ancak ne polisler ne de yargı mensupları hakkında her hangi bir işlem yapılmadı.
ANAYASA MAHKEMESİ SUSKUN
Eş Başkanlarının tutuklanmasının ardından savcılığa yaptığı itirazdan sonuç alamayan HDP, konuyu 17 Kasım 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine taşıdı. Anayasa mahkemesi aradan geçen 7 aydan fazla süreye rağmen henüz karar vermiş değil. Oysa aynı yargı Figen Yüksekdağ’a verilen cezayı gerekçe yaparak jet hızıyla, “Yüksekdağ’ın parti üyeliği ve eşbaşkanlığı” düşürüldü. Yine 16 Nisan Referandumundan sonra şaibeli olduğu düşünülen YSK’nın aldığı mühürsüz oyların geçerli sayılması kararı da Anayasa Mahkemesine taşınmış Anayasa Mahkemesi “Yetkisizlik” gerekçesi ile konuyu görüşmemişti.
NURİYE GÜLMEN VE SEMİH ÖZAKÇA
KHK’yle ihraç edilen kamu çalışanlarından Nuriye Gülmen ve Semih Özakça diğer ihraçlardan farklı bir duruş sergiledi ve Yüksel Caddesinde oturma eylemi başlattı. Defalarca gözaltına alınmalarına rağmen haklarında hiçbir yasa dışı suç isnat edilemeyen Gülmen ve Özakça her gözaltından saatler sonra serbest bırakıldı. İşlerine geri dönmek için başlattıkları oturma eyleminden sonuç alamayan ikili eylemlerini açlık grevine çevirdi. Türkiye hukuk tarihinde kara bir leke olarak kalacak yargı kararı da bu aşamada geldi. Açlık grevlerinin 75’inci gününde hükümetten gelen “Bunlar terör örgütü üyesi” açıklamalarından sonra ikili örgüt üyeliği gerekçe gösterilerek tutuklandı.
EYLEM YAPMASINLAR DİYE EV HAPSİ
Yine Nuriye Gülmen ve Semih Özakça gibi ihraç olan kamu emekçileri Veli Saçılık, Acun Karadağ, Erdoğan Canpolat, Nazan Bozkurt, Nazife Onay ve Esra Özakça Nuriye Gülmen’in başlattığı Yüksel Caddesinde “İşimizi geri istiyoruz” eylemine devam ettiler. Gülmen ve Özakça gibi hükümet tarafından hedef gösterilen kamu emekçileri bu kez ev hapsi adli kontrol hükümlerine mahkum edildi. Ev hapsinde olan kamu emekçileri artık haklarını aramak için sokağa çıkamıyor.
DAMAT HUKUKU
2016-17 yargı pratiğine "damat hukuku/adaleti" söylemi de damga vurdu. FETÖ operasyonları kapsamında tutuklanan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı, “uyku apnesi” hastalığı gerekçe gösterilerek cezaevinden tahliye oldu. Bu tahliye cezaevinde binin üzerinde hasta tutuklunun olması nediyle toplumda tepki gördü. Kavurmacı’nın tahliyesi kamuoyunda “çifte standart” yorumlarına neden oldu ve oluşan baskı ile Kavurmacı tekrar tutuklanarak cezaevine gönderildi. Bir diğer damat hukuku ise eski TBMM Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın damadı akademisyen Ekrem Yeter'e uygulandı. Önce KHK ile ihraç edilen Yeter daha sonra FETÖ operasyonları kapsamında tutuklanarak cezaevine gönderildi. Ancak daha sonra onunda sağlık sorunları gerekçe gösterilerek tahliye edildi.
ETHEM SARISÜLÜK DAVASI
Gezi direnişinin simge isimlerinden olan Ethem Sarısülük davasının karar duruşması da bu yıl içinde görüldü. Skandal karara imza atan mahkeme sanık Polis Memuru Ahmet Şahbaz’a 1 yıl 4 ay 20 gün olarak belirlediği hapis cezasını 10 bin 100 lira para cezasına çevirdi. Bu kararın karşısında ağabey Mustafa Sarısülük “Türkiye’de bir insanın hayatının bedeli 10 bin lira, ben de 10 bin lira ödeyip istediğim kişi öldürebilir miyim?” şeklinde tepki gösterdi.
5 HAZİRAN KATLİAMI DAVASI
5 Haziran 2015 tarihinde Diyarbakır’da HDP’nin seçim mitingine yönelik gerçekleştirilen katliamın davası yargı bakımından eksikliklerle dolu. Bu katliamın soruşturma aşamasında deliller eksik toplandığı için iddianame eksik hazırlandı. Yakalanabilen tek sanık Orhan Gönder’in ilişkileri ve telefon kayıtları henüz çözülmezken MOBESE kayıtlarında Orhan Gönder’in konuştuğu görüştüğü kişiler açık şekilde görülmesine rağmen henüz tespitleri yapılıp davaya dahil edilmiş değil.
SURUÇ KATLİAMI DAVASI
20 Temmuz 2015 tarihinde Suruç’ta 33 gencin katledilmesi ile sonuçlanan katliamın davası görülmeye başlandı. 10 Ekim Ankara katliamı ile birçok ortak yönü olan Suruç katliamı davasında tek sanık Yakup Şahin yer aldı. Mayıs ve Temmuz aylarında 2 duruşması görülen davanın soruşturma aşamasında ve delil toplama konusunda kamu görevlilerinin eksik çalışmaları yüzünden hiçbir aşama kaydedilmemiş durumda.
10 EKİM ANKARA KATLİAMI DAVASI
Bu yargılama yılı içinde Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamı olan 102 kişinin yaşamını yitirdiği 10 Ekim Ankara Katliamı davasının ilk 4 duruşması görüldü. Katliamda kamu sorumluluğunu ortaya çıkaran müfettiş raporlarına rağmen iddianame kamu görevlilerinden ari olarak hazırlandı. İlk 4 duruşmada da avukatlar kamu sorumluluğuna dair onlarca delil ve tanık beyanı göstermesine rağmen hiçbir kamu görevlisi mahkemeye çağrılmadı. Katliamın planlayıcılarından olan 3 sanığın polis operasyonunda öldürüldüğü iddia edildi. 19 tutuklu sanık bulunan davanın 5. duruşmasında tanık olarak 3 polis memurunun dinlenmesi bekleniyor.
YÜZLEŞME Mİ AKLANMA MI?
Literatürde "faili meçhul" olarak geçen "Musa Anter-JİTEM Ana Davası", "Ankara JİTEM Davası", “Kızıltepe JİTEM Davası" gibi davalar, 2009 yılında Ergenekon soruşturmalarıyla birlikte üst rütbeli askerlerin tutuklanmasının sonucu açılmaya başlanmıştı. Ancak hükümetin Kürt illerindeki çatışma ve savaş politikası sonrası tekrardan "devletin eski sahipleriyle" anlaşma içine girmesi Yüzleşme Davaları'nın tek tek kapatılması endişesi yaratmıştı. Geçtiğimiz günlerde Yüzleşme Davaları'nın tek tutuklu sanığı Hamit Yıldırım'ın serbest bırakılması, bu endişeleri haklı çıkarttı. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen Musa Anter davasında gazeteci yazar Musa Anter'i öldürmekle suçlanan ve 2012'ten beri tutuklu olan sanık Hamit Yıldırım'ı 5 yıllık tutukluluk süresi dolduğu gerekçesiyle tahliye etti. Lice davasında, son duruşmada müştekilerinin taleplerinin kabul edilmemesi ve mahkemenin yargılamaya ayak diretmesi sonucu müştekilerin protestolarına sahne oldu. Kızıltepe JİTEM davasının Mart ayındaki duruşmasında, davanın Dargeçit JİTEM davasının birleştirilme kararı alındı.
YARGIDA KADIN YOK HÜKMÜNDE
OHAL ile Ceza Muhakemesi Kanunu’da (CMK) değiştirildi ve uzlaştırma kapsamına giren suçların kapsamı genişletildi. Kadınların şiddet faili erkeklerle ilgili yaptıkları şikâyetlerin başında gelen tehdit suçu uzlaştırma kapsamına alındı, bu su. Söz konusu olduğunda erkeklerin cezasızlık zırhıyla kuşanması kolaylaştırıldı. Ayrıca İstanbul Sözleşmesi (Madde 48) ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu bakımından cinsel saldırı/çocukların cinsel istismarı suçları, uzlaşma kapsamında yer almamasına rağmen, uygulamada mağdurun daha en başında faille uzlaşmaya, barışmaya teşvik edildiği koşullarda; şikayetçi olması, yargılamaya etkin katılması, bu süreci yürütme konusunda istekli ve kararlı olması mümkün olmamakta ve bu durum fiili cezasızlığı arttırmaktadır.
İstanbul’da hemşire Ayşegül Terzi’ye şort giydiği için saldıran Abdullah Çakıroğlu 3 kere tutuklanıp gözaltına alındı. Tahliyelerin kamuoyunda büyük yankı uyandırması üzerin Abdullah Çakıroğlu tekrar tutuklandı.
İSTİSMAR DAVALARI
Diyarbakır Kulp’ta bir çocuğu 86 erkeğin cinsel istismarı davasında Mart ayında görülen 2. duruşma Mayıs ayına ertelendi. Davaya ayrıca basın yasağı getirildi. Bu durum “cinsel istismar zanlılarını korumayın” tepkisine neden oldu. İstanbul’da bir çocuğun aralarında özel harekât polisinin de bulunduğu 17 erkeğin cinsel istismar saldırısına maruz bırakıldığı ve fuhuşa zorlandığı davada, istismara uğrayan çocuğun sanıkların vücutlarındaki dövmeleri dahi tarif etmesine rağmen fuhuşa zorlayan anne dışındaki tüm sanıklar serbest bırakıldı. Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde 14 yaşındaki zihinsel engelli bir çocuğun 21 kişinin cinsel istismarına uğraması davasında mahkeme sanıkların tamamını tahliye etti.
YARGI TECRİDİ AĞIRLAŞTIRIYOR
21 Temmuz 2016 tarihinde Bursa 1. İnfaz Hakimliğinin aldığı karara göre PKK lideri Abdullah Öcalan’ın da bulunduğu İmralı ada cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin görüş ve mektup alışverişleri kısıtlandı. Karara gerekçe olarak OHAL gösterilirken “İmralı’daki mahpusların ülkenin içinde bulunduğu süreci etkilememesi için ziyaretçi görüşleri, mektup alış verişleri, ziyaretçi görüşleri kısıtlanmıştır” ifadeleri yer aldı. Bu yıl ayrıca İmralı’daki tutuklular için 150’den fazla kez aileleri ve avukatları görüşmek için başvurmasına rağmen savcılık tarafından reddedildi.
Barış Boyraz - dihaber