Cumhuriyet Davasında ikinci gün: Savcılık yayın politikasına karışamaz

İSTANBUL - Cumhuriyet gazetesi dava duruşmasında bu gün için son savunmayı yapan gazete avukatı Mustafa Kemal Güngör, gazetenin yayın politikasının gazete ile okur arasında olduğunu dile getirerek, “Savcılık, yayın politikasına karışamaz. ‘Yayın politikasının değiştirilmesi’ diye bir suç tipi yoktur. Böyle bir konunun tartışma yeri mahkemeler değildir” dedi.

Cumhuriyet gazetesi davasında gazete yöneticisi Önder Çelik’in ardından gazetenin avukatı Mustafa Kemal Güngör savunma yaptı. 32 yıllık avukat olduğunu belirten Güngör, 1992 yılında, İlhan Selçuk ve ekip arkadaşlarının çağrısıyla Cumhuriyet gazetesinin avukatlığına başladığını dile getirdi.

Cumhuriyet Gazetesinin vekilliğini yapmanın kendisi için gurur verici bir görev olduğunu dile getiren Güngör, savunmasına şu sözlerle devam etti: “ Demokrasinin, Cumhuriyet devrimlerinin, laikliğin, aydınlanmanın okulu olan Cumhuriyet’te İlhan Selçuk’tan Uğur Mumcu’ya, Ali Sirmen’den Cüneyt Arcayürek’e Hikmet Çetinkaya’dan Orhan Erinç’e tüm Cumhuriyetçilerle aynı mücadelenin içinde olmak büyük bir onur ve mutluluktu. Cumhuriyet Gazetesi ile ilişkimiz bir şekilde o yıldan bugüne devam etti. Son olarak yönetimdeki arkadaşlarımın davetiyle 18 Şubat 2014 tarihinde Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliğine seçildim. Halen, Vakıf Yönetim Kurulu üyesiyim. Şimdi de somut herhangi bir fiil isnadıyla değil, yalnızca bu sıfatım nedeniyle suçlanıyorum.

Cumhuriyet Gazetesi, ben ve arkadaşlarım FETÖ, PKK, DHKP/C silahlı terör örgütlerine yardım ediyormuşuz; iddianame böyle diyor. Düşünebiliyor musunuz; yıllardır yazı ve haberleriyle bu örgütler konusunda halkı bilgilendiren, daha FETÖ olarak adlandırılmadığı dönemde Gülen Cemaatinin iç yüzünü ve karanlık emellerini ortaya koyan, bu tehlikeli yapılanma hakkında kamuoyunu aydınlatan, yetkilileri ısrarla uyaran Cumhuriyet Gazetesi şimdi bu örgütlere (hem de üçüne birden) yardım etmekle suçlanıyor.

Ben 43 yıllık bir Cumhuriyet okuru olarak Fethullah Gülen’i 35-40 sene önce Hikmet Çetinkaya’nın yazılarından öğrendim.

İroniye bakınız ki, şimdi Cumhuriyet Vakfı’nın Yönetim Kurulu üyeleri olarak Hikmet Ağabey ile yani kelimenin tam anlamıyla FETÖ’nün kitabını yazan Hikmet Çetinkaya ile birlikte FETÖ’ye yardım etmekle suçlanıyoruz. Türkiye’yi tanıyan, gazete okuyan, güncel olayları takip eden, objektif ve iyi niyetli davranan hiç kimse bu absürd iddiaya inanmaz.

HUKUKİ DEĞİL SİYASİ BİR OPERASYONDUR

Bu dava hukuki değil, Cumhuriyet Gazetesi’ni susturmaya yönelik siyasi bir operasyondur. Bizler ve Cumhuriyet Gazetesi üzerinden tüm gazetecilere, tüm basına, toplumun muhalif kesimlerine gözdağı verilmektedir. İddianameye yansıyan zihniyet, bunun en somut delilidir.

SAVCI ÖZEL GÖREVLENDİRİLİYOR

İddianameye geçmeden önce, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Murat İnam’dan bahsetmeden olmaz. Savcı Murat İnam, FETÖ üyeliği ve başka bir dizi suçlamayla Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde yargılanıyor. Hakkında bir kez ağırlaştırılmış müebbet, bir kez müebbet hapis cezası talep ediliyor. Adli kontrole tâbi tutulmuş. Her nasıl oluyorsa hâlen savcılık görevine devam ediyor. Kendisi zorda ve darda olan bu savcı, özel olarak Cumhuriyet Gazetesi soruşturmasında görevlendiriliyor. Bizi FETÖ’ye yardım etmekle suçluyor ve bizler 9 aydır tutukluyuz. Komik değil mi? FETÖ’ye üyelikle suçlanan savcı tutuksuz, görevine devam ediyor; savcının FETÖ’ye yardımla suçladığı Cumhuriyet yazar ve yöneticileri tutuklu…

GÖZALTINDA ÖĞRENDİK

Bu hukuka aykırı durumu gözaltında iken öğrendik. Durum açığa çıkınca Adalet Bakanı, mealen “bir davada yargılanan kişiye bu soruşturmanın verilmesini talihsizlik olarak görüyorum. Keşke böyle bir görevlendirme yapılmasaydı. Bu tamamıyla başsavcının işbölümü çerçevesinde yaptığı iştir” diye geçiştirdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na, HSYK’ya şikâyette bulunduk. Tutuklanmamıza karar veren İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği’nde dile getirdik. Ama nafile! Soruşturmayı en başından sonuna kadar bu savcı yürüttü.

ADİL YARGILANMA HAKKIMIZIN AÇIK İHLALİDİR.

Somut olgulara değil, kurgulara dayalı bir torba iddianame var. İddianamede, Vakfın ele geçirilerek yayın politikasının değiştirilmesiyle silahlı terör örgütlerinin amaçlarına hizmet eden haber ve yazıların yayınlanması fiillerinin ‘terör örgütüne yardım etme’ suçunu oluşturduğu iddia ediliyor.

AYKIRIDIR

Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’nun usulsüz yöntemlerle ele geçirilmesi suçlamasını reddederim. İddianamede, Cumhuriyet Vakfı’nda 2013 yılında ve 2014 yılı Şubat ayında yapılan Yönetim Kurulu seçimlerinin usulsüz olduğu iddia edilmektedir. Bu tarihlerde benim Vakıf Yönetim Kurulu Üyesi olmadığım açıktır. O halde, Cumhuriyet Vakfı Yönetimini usulsüz olarak ele geçirme suçlamasının muhatabı olmamam gerekirdi. Esasen, Yönetim Kurulu’nun usulsüz yöntemlerle ele geçirilmesi diye bir suç tipi yoktur. Suçlama, suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırıdır.

SAÇMADIR

Vakıf Yönetim Kurulu seçimleri ile Gazete yayınları arasında suç yolunda adeta zorunlu bir nedensellik ilişkisi varmış gibi göstermek saçmadır. Savcılık, İddianamede asıl olarak, Gazetedeki yayın içeriğiyle ilgili değildir, tersine bunu bahane yaparak Vakfın özel ve iç hukukuna müdahale etmek istemektedir. Gerçek maksat budur.

YAYIN POLİTİKASI GAZETE İLE OKUR ARASINDAKİ KONUDUR

Gazetenin yayın politikasının değiştirilmesi Savcılığı ilgilendiren bir konu değildir. Gazete kendi yayın politikasını belirler ve gazeteyi okurlarına sunar. Gazete beğenilir ya da beğenilmez; övülür, eleştirilir; okur, beğenisine göre gazeteyi alır, almaz. Bu tamamen gazete ile okurları arasındaki bir konudur. Savcılık ancak yayınlanan somut haber ve yazılarda içerik olarak bir suç unsuru varsa onunla ilgilenir ve gereğini yapar. Bu suçla ilgili, kanunda sorumlu gösterilen kişiler hakkında soruşturmasını açar. Savcılık, yayın politikasına karışamaz. ‘Yayın politikasının değiştirilmesi’ diye bir suç tipi yoktur. Böyle bir konunun tartışma yeri mahkemeler değildir.

YAYIN POLİTİKASI DEĞİŞTİĞİ DOĞRU DEĞİLDİR

Yayın politikasının değiştiği iddiası doğru değildir. Şayet aksi yönde eleştiriler olursa, bunun yeri mahkemeler olamaz. Cumhuriyet Gazetesi eleştiriye her zaman açık olmuştur, haklı eleştirinin gereğini yerine getirir. Yoksa, Cumhuriyet Gazetesine hasım olmuş kötü niyetli kişilerin, Cumhuriyet’e, yönetici ve yazarlarına çamur atmaya çalışanların, Gazeteyi kendileriyle kaim zanneden eski Cumhuriyet Gazetesi mensuplarının, kerameti kendinden menkul bilirkişilerin sübjektif ve asılsız iddia ve değerlendirmelerine itibar edilerek, Gazetenin yayın politikasının değiştirildiğini iddia etmek, böyle bir suçlama getirmek, abesle iştigaldir.

ENGİZİSYOM DÖNEMİNDE BİLE OLMAMIŞTIR

Bu türden toplu cezalandırma anlayışı Ortaçağ’daki Engizisyon döneminde bile olmamıştır. Kollektif sorumluluk esası yalnızca faşizm dönemlerinde uygulanmıştır. Çağdaş ceza hukukunda böyle bir sorumluluk anlayışının yeri yoktur.

EDİTORYAL BAĞIMSIZLIK VARDIR

Cumhuriyet Gazetesinde editoryal bağımsızlık vardır. İlkesel olarak yayın yönetmeni ve yazı işleri yönetiminin editoryal tercihlerine müdahale edilmez. Vakıf ve Gazete Yönetim Kurulu üyeleri yayına karışmazlar. Bizim yayın işleriyle ilgili yetkimiz yoktur.
Cumhuriyet Gazetesi yazar ve yöneticileri için önce terör örgütlerine yardım suçu nedeniyle ceza verilmesi isteniyordu. Daha sonra, kamuoyunda daha farklı bir algı yaratmak ve bizleri itibarsızlaştırmak maksadıyla iddianameye aslında Asliye Ceza Mahkemesinin görev alanına giren bu suçlama da ilave edildi.

TEREDDÜTE YER VERMEYECEK KADAR AÇIKTIR

Cumhuriyet Vakfı’nın kuruluş amacı, faaliyetlerinin, iş ve işlemlerinin çerçevesi, kapsam ve mahiyeti hiçbir tereddüte yer vermeyecek kadar açıktır. Vakfın varlık sebebi, Cumhuriyet Gazetesinin yayınını sürdürmesine tüm olanakları ve gücüyle destek olmaktır. Cumhuriyet Vakfı ile yayıncı şirket Yeni Gün Haber A.Ş. arasındaki organik ve yapısal birliktelik, amaç beraberliği, her iki kurumun ortak yararları olduğunu açıkça göstermektedir. Dolayısıyla, bu iki kurumun birbirleri arasındaki iş ve işlemler de buna göre değerlendirilmelidir.

ÖNCELİKLİ AMACI KAMU YARARIDIR

Bizce gazetecilik faaliyetinin öncelikli amacı kamu yararıdır. Bu nedenle, gazetecilik serbest bir ticari faaliyet olduğu kadar ve ondan da önce, demokratik bir toplum bakımından olmazsa olmaz nitelikte bir kamu hizmetidir.

ÖZEL BİR GAYRETLE
Savcılık, bizler tutuklandıktan sonra, özel bir gayretle, yeni suçlamalar yaratmak maksadıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden Cumhuriyet Vakfı’nın denetlenmesini isteyince; görevlendirilen müfettiş, başka işlemlerin yanı sıra, bu taşınmaz satışını da incelemiştir. Bu müfettiş anlaşılmaz bir biçimde, kendi kurumunun taşınmaz değerlemesi konusundaki lisanslı ve uzman kuruluşunun ekspertiz raporuna itibar etmemiş, lisansı ve uzmanlığı belli olmayan kurum personeline yeni bir rapor hazırlatmış, farklı değerlendirmeler yaparak bunlar üzerinden suç yaratmaya çalışmıştır. Müfettişin, kendi kurumunun uzman kuruluşunun ekspertiz raporuna itibar etmemesi manidardır. Savcılık da müfettiş ne diyorsa doğru kabul ederek, aleyhimize suçlamada bulunmuştur. Bu kadar kötü niyetli ve haksız bir iddia ciddiye alınamaz.

NEREDEN BİLEYİM

Gerçekten de, ben, beni arayan kişinin ya da aradığım kişinin Bylock kullanıcısı mı, FETÖ şüphelisi mi olduğunu nereden bileyim? Bu tür iletişimlerin delil olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Kaldı ki, iletişim kurulan kişilerin FETÖ suçlaması sonucunda mahkûm edilmiş olması bile durumu değiştirmez. İddiada bulunan savcı, iletişimin neden ve nasıl delil olduğunu göstermek ve iletişimin terör örgütüne yardım etme suçu kapsamında nasıl bir yardım teşkil ettiğini açıklamak durumundadır. Aksi takdirde bu tür iletişim kayıtları delil olarak ileri sürülemez.

KURT İLE KUZU MASALI

İddianameyi ilk okuduğumda, bana ilk olarak meşhur ‘kurt ile kuzu’ masalını çağrıştırdı. Hani, ne olursa olsun kuzu’yu yemeye karar vermiş kurt’un, bunun için uydurduğu bahaneleri / yalanları anlatan o güzel masal. Masalcı Ezop, bu masalı yüzyıllar önce yazmış ama hâlen güncel ve çok şey anlatıyor.

Bu soruşturmayı açanlar ve dava olarak mahkemenin önüne getirenler, Cumhuriyet Gazetesinin ve yöneticilerinin herhangi bir terör örgütüne yardım etmediğini, etmeyeceğini zaten biliyorlar. Görünen o ki baştan karar vermişler bizi suçlamaya, tutuklamaya, hakkımızda dava açmaya, bize eziyet etmeye.

Ama zulme, korkuya ve hukuksuzluğa teslim olmak yok…

Bizler, dokuz aydır haksız yere özgürlüğümüzden yoksunuz. Dilerim bu haksızlığı, bu tehdidi, bu adaletsizliği artık sona erdirirsiniz. Zira, adaletin olmadığı bir ülkede, hiçbir şey yok demektir.”

Güngör’ün savunmasının ardından mahkeme başkanı “Bütün sanıkların Murat İnam meselesi var. Mahkememizce kabul edilen iddianamede onun imzası yok. Masumiyet karinesi herkes için. Murat İnam halen görevde olan bir cumhuriyet savcısıdır. Eleştirileriniz tamam ama bu kadar acımasızca olmasın” değerlendirmesi yaptı.

Güngör ise “Yani bizim yaptığımız acımasızca ama 9 aydır tutukluyuz onunki acımasızca değil öyle mi” dedi.

Avukat Hasan Fehmi Demir ise “Bu bahsettiğiniz şahıs sıradan bir şahıs olsaydı (Murat İnam'dan bahsediyor) dediğiniz geçerli olabilirdi. Ama daha ilk gün savunma hakkı kutsaldır dediler. Eğer Fethullahçılıktan yargılanıyor ve sizin soruşturmanızı da imzaya sunulana kadar yürütüyorsa, bunu her fırsatta dile getirmek gerekir. Bunun burada dile getirilmesi beni de rahatsız ediyor. İnsan olarak rahatsız ediyor. Ama cumhuriyet savcısı bundan rahatsızlık duymuyor ki Akın Atalay'ın Fethullahçı da olsa herkesin adil yargılanma hakkı olduğuna ilişkin dosyada tweeti var. Herkesin daha da ağrına giden, böyle bir uygulamanın, böylesi bir adaletsizliğin bu sistem içinde olması ve kendilerinin bununla karşılaşmış olması. Yoksa isim önemli değil” dedi.

Savcı ise “En azından 1 hafta demeyin. İddianame hazır olmadan 1 hafta önceye kadar soruşturmayı yürüttü dediniz” dedi.

Güngör de “3 Nisan 2017'de bıraktı soruşturmayı iddianame de birkaç gün sonra hazırlandı” ifadesini kullandı. Avukat Fikret İlkiz de söz alarak “Duydum masumiyet karinesini yinelediniz. İddianamede birçok AİHM kararı var. 9 Sulh Ceza Yargıcı önünde söz verdim. Her yerde her aşamada biz bunu tekrar tekrar anlatacağız. Ama bundan sonrası bakımından sorgusunu yapacağınız hiçbir sanık size İnam'dan bahsetmeyecektir. Ellerinde olsa bile bunu geçeceklerdir. Ben Murat İnam soruşturma dosyası anlamında, iddianamenin yazılması anlamında bahsedeceğim” ifadesinde bulundu.

Güngör’ün savunması ardından duruşma yarın 13.30’da başlamak üzere ara verildi.