Onlar havaların soğumasıyla hatırlanan evsizler

İSTANBUL - Ancak havaların soğumaya başlamasıyla hatırlanan sokakta yaşayan “evsizler”, toplumun kendilerine dönük duyarsızlığından şikâyetçi. Şefkat-Der’in yardım eli uzattığı evsizlerden Mustafa Koç, en iyi arkadaşının kitaplar olduğunu söylerken, Halim Özer ise “Sağ gözün sol göze faydası yok” diye yakındı.

Her biri farklı yaşam hikayelerine sahip olsalar da, birbirine benzer nedenlerle evlerinden ayrılıp, sokakta yaşamaya mecbur kaldıkları için toplumun gözünde onlar “evsizler”. En modern kentlerin merkezlerinde, kalabalıklar arasında yer olmalarına rağmen görülmeyen yada görülmek istenmeyen hemen her yaş grubundan bu insanlar, çoğunlukla havaların soğuduğu, karlı kış günlerinde yöneticilerin ve toplumun gözüne çarpabiliyor. O da çoğunlukla kalacak yerleri olmadığı için belediyeler tarafından sokaktan alınıp, spor salonlarına yerleştirildiklerine dair haberlerle.

Kimisi gelişi güzel parklarda, kimisi yol kenarında, kimi bir cadde ya da sokağın köşe başında yaşayan bu insanların anlattıkları, sokak yaşamına nasıl adım adım sürüklendiklerini gözler önüne sermesi açısından oldukça çarpıcı.

Sokakta yaşayan insanlar bir şekilde kendi çabalarıyla yaşama tutunmaya çalışsa da onların yardımına koşan dernekler de yok değil. Şefkat-Der, bu derneklerden biri. Beyoğlu Cihangir’de bulunan Şefkat-Der, her gece sokakta kalan insanlara çorba dağıtarak bir nebze de olsa onları mutlu ediyor. Dernek’te kalan evsizler ile yaşamlarına dair konuştuk.

'FİLOZOF OLMAK İSTERDİM'

Dernek binasında erzak kutularının arasında zemine serdiği yatağıyla 32 yaşındaki Mustafa Koç’u ilk gördüğümüzde dikkatimizi çeken yanı başındaki romanlar ve ağır sosyolojik teori kitapları oldu. Yanına oturup hikayesini paylaşmasını istediğimizde ise Koç, “14 yaşında sokaklara düştüm. O zamanlar sokaklar çok kötüydü. Sokakta çok kötü şeyler yaşadım çoğunu anlatmak istemiyorum. Cezaevine düştüm sahipsiz kaldım. Devlet neredeydi? Öz annem ben süt emerken vefat etti. Babam başka bir kadınla evlendi. Babam gurbette çalıştı ve üvey annem de bana kötü davrandı. Bu yüzden evden kaçtım. Sokakta 4-5 sene kaldım” sözleriyle dile getirdi.

‘KİTAP EN İYİ ARKADAŞIM’

Koç, kışın sokaklarda kalmanın çok sorun olduğunu kolonya ve alkol içip ısınmaya çalışan insanlar olduğunu söyledi. Koç, sokakta yaşarken su bulmanın bile sorun olduğunu, cami tuvaletlerinden su aldıklarını, ancak camilerin gece saatlerinde kapanması nedeniyle susuz kalan kimi arkadaşlarının yaşamını yitirdiğimi gözlerini gözlerimize dikerek anlattı.

“Evsiz insanlar için ne tür çalışmalar yapılmasını istersin?” sorusuna Koç, doktor, psikolog, sosyologların çalıştığı geçici spor salonları yerine kalıcı bir kompleks istediğini söyledi. Yanı başındaki kitapları sorduğumuzdaki yanıtı ise; “İnsanlarla konuştuğumuzda hep aynı şeyleri söylüyorlar. Ama kitabı okumak öyle değil, kitap güzel bir arkadaş. Kitap insanı kırmıyor, incitmiyor. Çok kitap okuyup filozof olmak isterdim."

Koç'un yanından kalkıp onu az önce okuduğu Tolstoy’un efsaneleşen romanı Anna Karenina romanıyla baş başa bırakıp aynı yerde kalan 48 yaşındaki Orhan Tayar ile konuşmaya başladık.

'5 AYDIR DIŞARIDA KALIYORUM'

Sağ eli belinde hafif duraksayarak indi Tayar, merdivenlerden. Onun hikayesi diğer arkadaşından daha kısa.

Tayar yaşam hikayesini şu sözlerle başlıyor anlatmaya: “Beş aydır dışarıda kalıyorum. Evim var, ama beni eve kabul etmiyorlar. Bazı sorunlar var dillendirmek istemiyorum. Evliydim, eşimden ayrıldım. Bir erkek çocuğum var 26 yaşında. Eskiden şoförlük yapıyordum. Gecekonduda, otelde, parkta kaldım. Şefkat-Der’e bir arkadaşımın yol göstermesiyle geldim. Burada iyi kötü ihtiyaçlarımızı karşılıyorlar, banyomuzu yapabiliyoruz yemek yiyebiliyoruz."

Tayar'a da teşekkür edip yanından ayrıldık. Dernek çalışanları ile sokaklara çıktık. Evsizlerin kendilerine gelen çorbayı almak için nasıl da muntazam bir şekilde sıraya dizildikleri de gözlerimizden kaçmadı.

'BİZİ EN ÇOK YARALAYAN İNSANLARIN DUYARSIZLIĞI OLUYOR'

Cihangir'deki Firuzağa Camisi avlusunda toplanan evsizlere doğru yaklaşınca, evsizlerden biri elimizdeki kamerayı, fotoğraf makinesini görünce suratı sertleşti ve "Çekmiyorsunuz değil mi?" diye sordu.

Bir diğer arkadaşı da ismini vermek istemediğini, ancak söyleyecekleri olduğunu dile getirdi. Sokakta taşın üstünde, çimenlerde yatmak zorunda olduklarını buna rağmen bazı insanların onları belediyeye şikayet ederek gece yarısı da olsa yerlerinden kaldırıldıklarını ifade etti. "İşte, bizi en çok yaralayan insanların duyarsızlığı oluyor” dedi.

'KIŞ YENİ BAŞLADI'

Gezi Parkı’na geldiğimizde ise bu kez 49 yaşındaki Oktay Ulu ile karşılaştık. 3 aylık engelli maaşıyla bir oda tuttuğunu, ancak altından kalkamayınca sokakta kalmak zorunda kaldığını anlatan Ulu’nun, romatizmalı olduğu için kafasını sağa sola çeviremediğini sonradan anlıyoruz.

Ulu, yaşadıklarını şu sözlerle anlattı: “Bazen Eyüp’te de kalıyorum, orada her akşam kavga bıçaklama oluyor. Ücretsiz engelli kartım var. Depresyon ve romatizma hapı kullanıyorum. Bu spor kompleksleri sorunu çözmüyor. Zeytinburnu'ndaki spor kompleksini üç ay dolmadan kapatırlar. Çünkü kavga, dövüş oluyor orada. Sokakta yatarım da yine de oraya gitmem. Sığınma evlerine de 65 yaşından sonrasını almıyorlar. Bu durumda bu insanlar ağacın dibinde, parkta ölecek. Bir kişinin geçen sene Roma Parkı’nda öldüğünü duydum Eminönü'nde de ölmüş birisi. Bu sene daha duymadım. Kış yeni başladı."

'SAĞ GÖZÜN SOL GÖZE FAYDASI YOK'

En başından beri çorba dağıtan 61 yaşındaki Halim Özer ise, şeker hastası. Özer de 15 senedir sokakta kaldığını söyledi.

“Sanayiciydim. 2008'de şeker hastası olunca o günden bugüne sokakta kalmaya başladım” diyen Özer, “25 sene evli kaldım 2001'de ayrıldım. Önce otellerde kaldım sonra sokaklarda kalmaya başladım. Ailem var, üç aydan üç aya ancak görüşebiliyoruz" dedi. Özer, İzmir'de de dışarıda kaldığını herkes evinde uyurken Alsancak semtinde donmamak için yürüdüğünü söyledi. Kimsenin bu süreçte kendisine yardım etmediğini anlatan Özer şöyle devam etti: "Sağ gözün sol göze faydası yok. Sokakta şişe topladım. Otel parası olarak ödedim. Hastane koridorlarında yattım. 2010'dan sonra İstanbul'a geldim.”