İSTABUL - Kürt basınına yönelik "KCK" adı altında 20 Aralık 2011 tarihinde gerçekleştirilen operasyonun üzerinden 5 yıl geçti. 46 gazetecinin yargılandığı Türkiye’nin en büyük gazetecilik davasının hakim ve savcıları, Gülen cemaati ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle görevden alınıp, tutuklansa da dava dosyası, diğer KCK davaları gibi bu zamana kadar kapatılmış değil.
Hükümette bulunan AK Parti ile yargı ve emniyet kurumlarını ele geçiren Gülen cemaati tarafından, Kürt siyaseti ve kurumlarına yönelik 2009 yılında başlatılan “KCK” operasyonlarının hedeflerinden biri Kürt basın kurumları oldu. 20 Aralık 2011’de, aralarında Dicle Haber Ajansı (DİHA), Özgür Gündem ve Azadiya Welat gazeteleri ile Fırat Dağıtım çalışanlarına yönelik "KCK Basın Komitesi" adı altında yapılan operasyonda 46 gazeteci gözaltına alındı.
Gazetecilerin gözaltına alınması ile birlikte hükümete ve Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen Star, Zaman, Sabah gibi gazeteler ve Samanyolu gibi televizyon kanallarında soruşturmanın ayrıntılarına ilişkin bilgiler çarpıtılarak, "Terör Press" gibi başlıklarla servis edildi. Sözkonusu haberlerde gözaltındaki gazeteciler, "Türk- Kürt ayrışması ve çatışma çıkarma amaçlı yayınlar yapmak", "Örgüte katılım ve finansal destek propagandası yapmak", "Örgütten para almak", "Örgüt emriyle haber yapmak" gibi olmadık ithamlarla suçlandı.
O dönem ne yargı ne de hükümet tarafından "soruşturmanın gizliliği ilkesi" dillendirilmezken, ne gözaltındaki gazetecilerin ne de avukatlarının ifade işlemleri sırasında görmedikleri, tamamen polis tarafından kurgulanmış "KCK Basın Komitesi Şeması", ana akım medyada ve hükümete yakın yayın organlarında günlerce servis edildi.
GÖZALTINDAKİ GAZETECİLERDEN 36’SI TUTUKLANDI
Gözaltına alınan gazetecilerden 10'u serbest bırakılırken, 36 Kürt gazeteci ise tarafından tutuklanarak demir parmaklıkların arkasına konuldu. 6 ay sonra hazırlanan 800 sayfalık iddianamede, gazeteciler hakkında ''Örgüt yöneticisi olmak'' ve ''Örgüt üyesi olmak'' iddialarıyla hapis cezaları istendi.
Gazetecilerin haber toplantıları, takip ettikleri gündemler, haber kaynakları ile yaptıkları telefon görüşmeleri ve yayınlanan haberleri, iddianamede ‘suç delili’ olarak yer aldı.
AYLAR SONRA TAHLİYE EDİLDİLER
Kürt gazeteciler görülen her dava duruşmasında, haklarındaki davanın suçlamaları boşa çıkarıp, yargılamayı teşhir etse de tahliyeler, ancak aylar sonra Kürt sorununa dair çözüm sürecinin başlamasının ardından geldi.
Dava dosyası, Özel Yetkili Mahkemelerin kapatılması Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) gönderildi. İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasının ardından ‘yeniden yargılama’ talebiyle Anayasa Mahkemesi'ne gönderilen KCK Ana Davası ile KCK Basın davasına, Anayasa Mahkemesi’nin 6 Kasım 2014'te gönderilen dosya ile ilgili kararını açıklamamasını gerekçe göstererek davalara kendisi bakma kararı aldı. Duruşma, ifade almalarla aynı mahkemede devam ederken, Olağanüstü Hal (OHAL) ilanı sonrası çıkartılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile devreye konulan pasaport iptali uygulamasında "KCK Basın” davasında yargılanan 46 gazetecinin pasaportlarına da el konulması kararı çıktı. AYM’ye gönderilen dava dosyasında şu ana kadar mahkemeye tebliğ edilmiş bir karar bulunmazken, dava avukatları ise AYM’nin kararını verdiğini, ancak mahkemeye tebliğ edilmediğini söyledi.
DOSYAYI AÇAN HAKİM VE SAVCILAR TUTUKLU
2011’den günümüze en dikkat çeken nokta ise, gazeteciler hakkında gözaltı ve tutuklama kararı veren hakim ve savcıların hepsinin 15 Temmuz darbe girişimi ardından görevden uzaklaştırılmış olmaları.
Soruşturmayı yürüten Savcı İsmail Işık ile, yargılamanın yapıldığı Özel Yetkili İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi üye hakimleri Alparslan Uz, Kazım Kahyaoğlu ile görevinden alındı. Dava sürecinde bir süre soruşturmayı yürüten Savcı Bilal Bayraktar hakkında Gülen cemaatine yönelik soruşturma kapsamında gözaltı kararı çıktı. Dava hakimlerinden Ali Alçık da Gülen cemaatine yönelik operasyonlar kapsamında tutuklanarak, Silivri Cezaevi’ne gönderildi.
HEM SANIK HEM DAVAYI TAKİP EDEN GAZETECİ
Yargılandığı dava kapsamında 13 ay tutuklu kalan ve tahliye edildikten sonra dava sürecini gazeteci olarak takip eden gazeteci Çağdaş Kaplan, “Bu davalar sahte deliller ve gizli tanık ifadeleriyle doldurulmuş, haberlerden ‘delil’ üretilmiş iddianamelerle hazırlanmış skandal davalardı” sözleri ile değerlendirdi. Kaplan, “İktidarın Kürt sorununda tıpkı bugün olduğu gibi çözümsüzlük konseptinde devreye soktuğu bu davalarda Gülen cemaati mensubu polis ve yargıçlar özel olarak görevlendirilip bir suç makinesi gibi çalıştılar. Bu yargılamalar sürdüğü dönem sanık sandalyesinden bunları da dile getirdik. Yapılanın bir yargılama olmadığını dönemin konseptinin bir ürünü olduğunu anlattık. Fakat bu şahıslar ne zaman ki ‘öküz ölüp ortaklık’ bölündü iktidarla ortaklıkları son buldu o zaman çete olarak ilan edildi” dedi.
“Bir dönem on binlerce insanın özgürlüğünü elinden alan ve rehin tutan bu yargıçlar bugün, ‘terör örgütü üyeliğinden’ cezaevinde” diyen Kaplan, Kürt gazetecilerin, hukukçuların ve siyasetçilerin yargılandığı davaların ise hala sürdüğüne dikkat çekti. Kaplan, “Hakkımızda açılan davayı ‘terör örgütü’ yaptıysa davanın düşürülmesi gerekir. Eğer bu davalar sürüyorsa hükümet bugün ‘terör örgütü’ suçlamasıyla yargılanan yargıçların pratiğinin arkasında duruyor demektir. Bu yargı bağımsızlığı ile açıklanabilecek bir durum değildir” diye konuştu.