Sur'da cenazeleri 1 ay yerde bekletilen Oran ve Seviktek: 1 yılda neler değişti?

DİYARBAKIR - Sur'da ilan edilen "sokağa çıkma yasağı" ardından 23 Aralık 2015 tarihinde yaşamını yitiren ve cenazeleri 1 ay boyunca vuruldukları yerde bekletilen Mesut Seviktek ile İsa Oran'ın ölümü üzerinden 1 yıl geçti. Seviktek'in abisi İhsan Seviktek, 600 yıl hapisle yargılandığı davada 3 yıl tutuklu kaldıktan sonra beraat eden kardeşinin yaşadıklarının Kürt sorunun bir özeti olduğunu belirterek, "Ne yaşarsak yaşayalım döneceğimiz yer çözüm masası olacak" dedi.

Diyarbakır'ın Sur ilçesinde 104 süren "sokağa çıkma yasağı"nın 26'ıncı günü olan 23 Aralık 2015'te açılan ateşle vurulan ve cenazeleri vuruldukları Yavuz Selim İlköğretim Okulu'nun bahçesinde 28 gün boyunca bekletilen Mesut Seviktek ve İsa Oran'ının ölümü üzerinden 1 yıl geçti. Aradan geçen 1 yıllık sürede Sur'daki yasak devam ederken, yaşanan acılar ve çocuklarının cenazelerine yapılanlar daha dün yaşanmış gibi ailelerin hafızalarında duruyor. Cenazelerin alınması resmi kurumlara yaptığı başvuruların sonuçsuz kalması üzerine aileler, İHD Diyarbakır Şubesi'nde açlık grevi eylemi başlatmış, cenazeler alındıktan sonra eylem sonlandırılmıştı. Ailelere verilen cenazeler, yerde bekletildiği 1 aylık sürede yüzlerce kurşun sıkılmış ve cenazeler tanınmaz hale getirilmişti. Ailelerinin, çocuklarının cenazeleri için tedbir başvurusu reddeden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) aradan geçen bir yılın ardından Cizre ve Sur'da yaşananlara ilişkin Türkiye'den savunma istedi. Mesut Seviktek'in ağabeyi İhsan Seviktek, yerde bir ay boyunca kardeşinin cenazesinin bekletilmesi ve yaşandıklarını anlattı.

'NE YAŞARSAK YAŞAYALIM DÖNECEĞİMİZ YER ÇÖZÜM MASASI'

AK Parti'nin ülkeyi yönetememesi, Kürt sorununa çözümü için başlatılan diyalog ve müzakere sürecine sahip çıkmak yerine masayı devirmesi nedeniyle binlerce insanın çatışmalarda yaşamını yitirdiği ifade eden Seviktek, "Kardeşim Mesut Seviktek ile İsa Oran da Kürt kentlerinde yürütülen savaş sonucunda yaşamını yitirdi maalesef. Kardeşimin ölümünün üzerinden 1 yıl geçti, ancak yaşananları ne aileler nede demokratik bir ülkeyi savunan insanlar unutmadı. Bu günleri ne kadar yaşarsak yaşayalım bizim döneceğimiz ve konuşacağımız yer yine çözüm masası olacak. AKP'nin onlara verdiği sınırsız yetkiler donatılarak şehirleri tanklar ve toplarla yakıp yakma, katliam emrine verenlerin bugün nerede olduğunu, ne yaptığını görüyoruz. Şehirleri yakıp yıkan bu gençleri katleden bu askerler; darbe girişiminde bulundu, Meclisi tanklarla bombaladı. Maalesef, bu olaylar nedeniyle Türkiye'de yaşayan insanlar evinden çıkamayacak bir duruma geldi" diye kaydetti.

'KARDEŞİM YAŞADIĞI BASKILARA DAYANAMADI'

Kardeşinin yaşadıklarının yok sayılan, inkar edilen ve politikalar nedeniyle öldürülen cezaevine konulan, bedel ödettirilen bir halkın yaşadıklarının bir özeti olduğu ifade eden Seviktek, "Lice'de köyümüz yakıldığında Mesut 3 yaşındaydı. Diyarbakır'a göç etmek zorunda kaldık. Büyüdüğünde de çocukluğunda yaşadığı devletin zulmünü unutmadı. Kardeşim 600 yıl hapis ceza ile yargılandığı davada 3 yıl tutuklu kaldıktan sonra beraat etti. Polisler cezaevinden çıkan kardeşimi rahat bırakmadı, sürekli tehdit etti. Bir keresinde polisler, 'bu nasıl cezaevinden tahliye olur' diyerek Mesut'u yanımızda gözaltına almaya çalıştı. Kürt gençleri üzerinde bu yönlü anlamsız ve amansız politikalar halen uygulanmaya devam ediliyor. Kardeşim yaşadığı baskılara dayamayarak ortadan kayboldu ve biz onu hiç görmedik. Sur'da yaşanan çatışmalarda ölüm haberini aldık" diye aktardı.

'SÖZÜN BİTTİĞİ YERDE OLDUĞUMUZU GÖRÜNCE…'

Kardeşinin ölüm haberi aldıktan sonra, cenazesinin alınması için çalınmadık kapı bırakmadıklarını ifade eden Seviktek, "Cenazelerin Yavuz Selim İlköğretim Okulu önünde, polisin denetiminde olduğunu öğrendik. 11 gün boyunca çalınmadık kapı bırakmadık. Cenazeler için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler hatta AKP'li vekiller ile görüştük. Ancak bir sonuç alamadık. Başvurduğumuz yetkililer bize, 'hendekleri kapatın gelin size cenazeleri verelim' dediler. Bu sözler acılı bir aileye söylenecek sözler değil. Bu hendekleri acılı aileler açmadı. Bu hendekler Kürt sorununun çözülememesi ve Türkiye'nin yönetilememesinden dolayı açıldı. Sözün bittiği yerde olduğumuzu görünce, ailelere daha fazla acı çektirilmeden ve cenazelerin bize verilmesi için Sur'da yaşamını yitirenlerin aileleriyle birlikte açlık grevine başladık. Tutuklu olduğumuz cezaevindeki baskı ve sorunlardan dolayı kardeşim Mesut ile birlikte 14 gün açılık grevine girmiştik. Bu sefer de, kardeşim Mesut'un cenazesinin bize verilmesi için annem ile birlikte açlık grevine başladık. Açlık grevinin kamuoyunda yankı bulması ardından, cenazeleri almamız için açlık grevinin 20'inci Gününde, cenazeleri almamız için bizi hastaneye çağırdılar" dedi.

'MESUT VE İSA ÖLDÜKTEN SONRA YÜZLERCE KURŞUN SIKILMIŞ'

Bir ay yerde kaldıktan sonra hastaneye getirilen kardeşinin cenazesini tahrip edildiği için teşhiş etmekte zorlandıklarını hatırlatan Seviktek, "Bana ilk önce ceset torbası içinde bulunan cenazenin yüzünü gösterdiler. Ben tanıyamadım. Uzun uğraşın ardından kardeşimi vücudundaki benlerden teşhis ettim. O an yaşadıklarımı tarif edemem. Kardeşimin cenazesini teşhis ettikten sonra yanımda bulunan savcıya dönüp şunu söyledim, 'Ben birinci gün size bu cenazeleri bize verin diye talep ettim. Ama siz bize gidin hendekleri kapatın bu cenazeleri size verelim dediniz. Şimdi bu cenazeler bir aylık sürede her canı sıkılan bir kurşun sıksın diye mi yerde bırakıldı' diye sordum. Kardeşim Mesut ve İsa Oran'ın öldükten sonra vücutlarına yüzlerce kurşun sıkılmış. Bu otopsi raporlarında da çıkacaktır. Tüm bu acıları yaşayan bir aile olarak bunun peşini asla bırakmayacağız. Bunu yapanların er ya da geç yargılanacaklarını biliyorum. Hem bu dünyada hem de öbür dünyada iki elim bunu yapanların yakasında olacak. Asla ama asla bu davanın peşini bırakmayacağız" diye vurguladı.