ŞIRNAK- Çocuk yaşta kendilerine bayramlık almak için sınırın öte tarafında giden babasını kaybeden Felek Encu, yıllar sonra da harçlık için sınıra giden oğlunu aynı yerde yitirdi.
Roboski Katliamı’nın üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen tüm annelerin acısı ilk günkü gibi taze. O annelerden biri var ki acısının derinliği çocukluğuna dayanıyor. Felek Encu, katliamda 17 yaşında olan oğlu Erkan Encu’yu kaybetti. Katliam yerine ilk vardığında oğlunun parçalanmış cenazesi kendisine gösterilmese de o ta çocuk yaşta kaybettiği babasının ölümünü hatırladı. Roboski’de ve birçok sınır köyünde olduğu gibi akrabalarının bir kısmı sınırın öte tarafında olan Felek Encu’nun ailesi eskiden öyle pek de sınır sayılmayacak öte tarafa sık sık gider-gelir. Felek Encu’nun daha çocuk yaşında iken hayal meyal hatırladığı bir bayram öncesi, babası ucuza bayramlık eşya alabilmek için sınırın yolunu tutar. Ancak Ramazan Encu gittiği yoldan geri gelemez, ailesi bekledikleri bayramlıklar yerine onun cenazesini karşılar. Aradan geçen 30 yılda bu toprakların kaderinde pek bir şey değişmedi. Oğlunun kaderi de babasınınkiyle aynı oldu. Yılbaşı harçlığı için sınırın öte tarafında giden oğlu Erkan Encu’den geriye ailesine parçalanmış bedeni kaldı.
‘5 YIL ÖNCE NEYSE ONU YAŞIYORUZ’
Geçen zamana rağmen acılarının dinmediğini anlatan Felek Encu, “Hayatımız aynı, o yıl ne yaşadıysak hala onu yaşıyoruz. Aklımız başımızda değil sanki ne hissettiğimizi bile bilmiyoruz. O günden bugüne ne bir düğün ne de başka bir şey olmadı köyde. Acımız o günkü gibi taze. Biz kendi çocuklarımızın arkadaşlarını görüyoruz, büyümüş hepsi, canımız acıyor. Sadece biz değil tüm komşularımız, köylülerimiz bunu yaşıyor” diyor.
Sürekli çocuklarının anıları ile yaşadıklarını dile getiren Encu, herkesin evinin katliamda yaşamını yitirenlerin fotoğraflarıyla dolu olduğunu, 5 yıldır her günlerinin mezarlıkta geçtiğini söylüyor.
“Bahar ayında beriye (süt sağmaya) gideriz o tarafta bizim bahçelerimiz var. Ama oraya gittiğimizde bir işimiz de ağlamak oluyor. O yollar çocuklarımızın geçtiği yollar, katliamın olduğu, çocuklarımızın cenazelerinin saçıldığı yerler” diye anlatıyor. Encu, elinde çocuğundan kalan jöle kutusu, okul kitabı, formaya bakıyor ve gözyaşları yanağından süzülmeye başlıyor.
HAYALLERİ, İSTEKLERİ YÜREKLERİNDE KALDI
Encu gözyaşları içinde şöyle devam etti: “Burada halı sahamız var yaz aylarında gidip çocuklarımız orada maç oynardı. Forma yaptırmıştı kendine, İstanbul’dan Şırnak’a geldi biz gittiğimizde alıp getirdik. İki kez bile giyemedi. Çok mutlu olmuştu bu formalar geldiğinde, futbolu çok seviyordu. Belki ölmeseydi futbolcu, sporcu olurdu. Hayalleri, istekleri hep yüreklerinde kaldı. Biz de onların gelecekleri için planlar yapıyorduk onlar da bizim içimizde kaldı.”
Kürt halkının çok fazla genç yaşta insanı toprağa verdiğini de hatırlatıyor Encu ve sadece kendi çocuklarının değil tüm gençlerinin hayallerini yüreklerinde taşıdıklarını söylüyor.
‘BEN YETİM BÜYÜDÜM’
“Ben zaten yetimim, öyle büyüdüm. Ben babamı hiç görmedim” diyor Felek Encu ve şöyle devam ediyor: “Babamın başına ne geldiyse oğlumun da başına aynı şey geldi. Ben çok küçüktüm, yüzünü bile tam hatırlamıyorum. Akrabalarımız var Irak’ta dayım, amcam oradaydı. Annem anlatıyor, bayram yaklaşırken bayramlık almak için oraya gitmişti. O zaman orada eşyalar daha ucuzdu. Ağabeyim askerdeydi, o zaman askerlik uzun sürüyordu. Tam katliamın olduğu bölgede mayın patladı ve yaşamını yitirdi. Oğlum da babamla aynı yerde yaşamını yitirdi. Sadece oğlum değil, katliamda yaşamını yitirenlerin çoğu akrabamdır. Hüsnü ve Savaş Encu amcalarıydı.”
Acılarının büyük olduğunu söylüyor Encu, geçen zamana rağmen dinmeyen bir acıdan söz ediyor, daha geçtiğimiz baharda da bir katliamın daha gerçekleştiğini, iki bedenin daha toprağa düştüğünü söylüyor. Katliamda yaşamını yitiren Vedat Encu’nun de resmiyette kendi üzerine kayıtlı olduğunu belirtiyor.
KİMSENİN DİLİ VARMIYOR ONUN ADINI ANMAYA
Oğlu Erkan’ın adını katliamdan sonra doğan çocuğuna koyduğunu belirtiyor Felek Encu, “Adını ondan sonra doğan çocuğuma koydum. Ama ne evde ne de dışarıda kimse ona adı ile seslenemiyor. Kimsenin dili varmıyor o adı anmaya”
Dicle Müftüoğlu - Devran Toptaş - dihaber