DİYARBAKIR - Kürtçe dil çalışmaları yürüten kurumların kapatılmasına tepki gösteren dilbilimci Zana Farqînî, hükümet ve kurumlarının bir çok kez İstanbul Kürt Enstitüsü’nün çalışmalarıyla "övündüğü"nü dile getirdi. Kapatılan Akademiya Ehmedê Xanî Eşbaşkanı İbrahim Halil Taş ise, Kürt halkının dil konusunda geniş bir bilince sahip olduğunun altını çizerek, "Bu rüzgar çoktan yolunu bulmuştur" dedi.
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan İstanbul Kürt Enstitüsü 18 Nisan 1992’den, Akademiya Ehmedê Xanî (Ehmedê Xanî Akademisi) ise 21 Şubat 2012’den bu yana Kürtçe dalında akademik çalışmalar yürütüyordu.
Musa Anter, Hüseyin Feqî Sağnıç, Abdurrahman Düre, İsmail Beşikçi, İbrahim Gürbüz, Cemşîd Bender, Süleyman İnanoğlu ve Yaşar Kaya gibi isimlerin öncülüğünde kurulan İstanbul Kürt Enstitüsü, aralıksız 25 yıl Kürtçenin lehçelerine yönelik bir çok anlamlı çalışmaya imza atarak, çetin dönemlerden bugüne kadar geldi. Kürt halkının kurumlaşması açısından önemli stratejik ve tarihi bir öncülük rolü üstlendi. Binlerce Kürtçe dil bilimci, eğitmen ve öğrenciyi yetiştiren enstitü, Kürtler açısından akademi derecesinde bir öneme sahip oldu. Kürt Enstitüsü, kuruluşundan günümüze kadar yüzlerce Kürtçe kitap, Kürtçe-Türkçe sözlükler yayınlayarak, bu vesileyle yüz binlerce Kürdü aydınlattı.
İstanbul Kürt Enstitüsü’nün ardılları olarak açılan KURDÎ-DER ve Akademiya Ehmedê Xanî de bu kurumlardan. Akademiya Ehmedê Xanî, 2012’den kapatıldığı güne kadar Kürtçenin bir çok akademik alanında edebiyat, tarih ve dil bilgisi konuları üzerinden yüzlerce öğrenci yetiştirerek, önemli çalışmalara imza attı. Dilbilimci ve İstanbul Kürt Enstitüsü eski Başkanı Zana Farqînî ile Akademiya Ehmedê Xanî Eşbaşkanı İbrahim Halil Taş, kapatılmaları değerlendirdi.
'TAHAMMÜLSÜZLÜK İLK GÜNDE BAŞLADI'
Dilbilimci Farqînî, İstanbul Kürt Enstitüsü’nün hangi amaçla kurulduğu ve sürecin başında kim tarafından kuruluşunun ilan edildiğini hatırlatarak, 18 Nisan 1992’de açıldığı andan itibaren Kürtçe diline karşı yaşanan tahammülsüzlük ve bugüne kadar kurum üzerinde devam eden baskılara dikkat çekti.
‘TOPLUMA CİDDİ KATKILARI OLDU’
Enstitünün Kürt toplumu üzerinde toplumsal, sosyoloji ve dil bilimi anlamında ciddi etkisi ve katkısı olduğunu dile getiren Farqînî, “Kürt dili araştırmasında ve dünya genelinde dil geliştirme açısından kendince otorite oldu. O kadar çok değerli çalışmalarla çalıştı ki varlığını tüm Kürt toplumuna kabul ettirdi. Musa Anter ve arkadaşları öncülüğündeki geleneğinden günümüze gelen bir kurumdur. Kürtçe dilinin akademik çalışmaları açısından eksiksiz çalışmalar yürüttü. Çok anlamlı ve değerli iz arkasında bıraktı. Kürt Enstitüsü, bugün eğitmen aşamasında bulunan binlerce kişiye ev sahipliği yaparak, halkı eğitti” dedi.
‘SÖZLÜK SUÇ OLMADI DA KURUM MU SUÇ OLDU?’
Kapatılan Kürt Enstitüsü’ne herhangi bir soruşturma ve dava açılmaksızın mühürlendiğine işaret eden Farqînî, şöyle devam etti: “Bugüne kadar kurumun hiç bir çalışması ve etkinliklerinden dolayı herhangi bir soruşturma açılmamışken, bu kurumun niye kapatıldığı akıllara farklı soruları getiriyor. Devlet ve hükümete akıllık yapanlar öyle görünüyor ki; bu coğrafyada yaşayan hiçbir topluma hayır istemiyorlar. Bu kapatmalarla toplumun huzurunu birbirine karıştırmak istiyorlar. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Batman Belediyesi’ni ziyaret ederken ve dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ni ziyaret ettiği sırada kendilerine Kürt Enstitüsü bünyesinde yayımlanan Kürtçe sözlük takdim edildi. Aynı zamanda Türk Dil Kurumu bir sözlük çalışmasında benden binlerce sözcükten oluşan Kürtçe ve Türkçe sözlük istedi. Bu sözlüğü yayınlayan kurum o zaman bir sorun olmadı da neden şimdi bu sözlükleri yayımlayan kurum mühürlenerek suçlu hale getiriliyor, biz de anlamış değiliz. Bu sözlüğü çıkartan kurumu kapatan sebep nedir? Bu kapatmaları mantıksız olarak buluyorum. Umut ediyorum özellikle İstanbul Kürt Enstitüsü ve diğer kapatılan tüm kurumların yanlışından bir önce dönülmesidir.”
‘KAPATMA KANUN VE HUKUKLA BAĞDAŞMIYOR’
Kürt kurumlarının kapatılmasıyla siyaset alanının, özgürlükler ve insan hakları alanının engellenmek istendiğine dikkat çeken Farqînî, “Kürtler bugün tüm dünya ve Türkiye kamuoyunda konuşuluyorsa ve Kürt varlığı kabul edilmişse, Kürt halkının kurum ve kuruluşları kapatılmaması gerekiyor. Bu kapatmalara imza atanlar, devlet ve hükümete akıllık ve sözcülük yapanlar, hem devlet ve hükümete hem de topluma ciddi zarar veriyor. Bu kurumlar sadece Kürt dili ve kültürel çalışmalar yürüttü. Bir halkın dili ve kültürü öncelik en doğal hakkıdır. İnsani, hukuki ve demokratik olan çalışmalardır. Kurumların kapılarına mühür vurularak, hiçbir şekilde topluma izah edilemez. Acaba bu kurumların kapatmalarını hangi akıl ve anlayışla kapatılıyor? Kurumlara mühür vurularak kanun ve hukukla bağdaşmıyor ve bir ilgisi yoktur. Bir gün gelir, Kürt kurumlarının kapatılmasına sebep olanlar bu halktan özür dileyerek, pişman olacaklarını unutmasın” şeklinde konuştu.
‘KÜRTLER KÖKSÜZ BIRAKILMAK İSTENİYOR’
Farqînî, Kürt dil kurumlarının ve diğer sivil toplum kurumlarının kapatılmasının hiçbir şeye hizmet etmeyeceğini ve çözüm olmayacağını ifade etti. Çözümün insan hakları, özgürlükleri, kurumların çoğalması ile demokratik bir anlayışla hareket etmede olduğunu dile getiren Farqînî, İstanbul Kürt Enstitüsü, KURDÎ-DER ve Ehmedê Xanî Akademisi gibi Kürtçe dil faaliyetlerini yürüten kurumların kapatılmasının Kürtlerin diline mühür vurma anlamına geldiğini söyledi. “Kürtçe çalışmalarının engellemesidir" diyen Farqînî, "Kürtlerin kadim dillerine sahip çıkması önündeki engeldir. Kürtlere ait kurumların kapatılmasıyla Kürtler tamamıyla köksüz bırakılmak isteniyor. Bu mühürler Kürdün ayakta durmasına karşı bir saldırıdır” diye belirtti.
‘KÜRT DİLİNİN KORKUSU MÜHÜRLE KAPATILIYOR’
Ehmedê Xanî Akademisi Eşbaşkanı İbrahim Halil Taş da, hükümetlerin Kürt kurumlarına olan yaklaşımının Türkiye’nin kurulduğu ilk günden bu yana devam ettiğini belirterek, Kürt kültürü ve dili üzerindeki baskı ve saldırıların geçmişten günümüze dek sürdürüldüğünü ve hala devam ettiğini dile getirdi. Bütün bu saldırılara rağmen Kürt halkının büyük bedeller ödeyerek dilini savunduğunu aktaran Taş, “Kürt diline yönelik bu saldırılar Kürtçenin zenginliğine olan korkudan kaynaklıdır. Kürt kurumlarının kapatılmasının nedeni de dilimize yönelik engellerdir. Tarihten bu yana devletin politikası ‘Tek devlet tek bayrak tek ulus ve tek dil’ biçiminde olmuştur ve bu asimilasyon politikasıyla tek dilli bir yapının var olmasını kendine amaç edinmiştir. Bütün bunlar Kürt dilinin yok edilmek istemesinin göstergeleridir. Dili ve kültürü barındıran Kürt kurumlarını kapatmakla dilimizi ve kültürümüzü ortadan kaldırmak istiyorlar” değerlendirmesi yaptı.
‘HER EV KÜRTÇE OKUL OLMALIDIR’
Kürt halkının dil konusunda geniş bir bilince sahip olduğunun altını çizen Taş, hiçbir gücün Kürt dilini ne yasaklayabileceğini ne de engelleyebileceğini vurguladı. Hiç kimsenin Kürt dili konusunda gittikçe artan duyarlılığı zorla tersine çeviremeyeceğini kaydeden Taş, şunları aktardı: "Bu rüzgar çoktan yolunu bulmuştur. Kürt kültürü ve dili ile ilgili kurumlarımız kapatılmış olabilir fakat bu Kürtlerin dil mücadelesinden vazgeçtiğini gösteremez. Kürtçeye karşı duyarlılığı arttırma umudumuz daha da artmıştır. Kurumlarımızın kapılarına mühür vurulmuş olsa da bizim her evimiz dilimiz ve kültürümüz için birer sınıf görevi görmektedir. Çaresiz ve yöntemsiz değiliz. Devlet dilimize her baskı yaptığında bizim de temel görevimiz dilimizi korumak olmalıdır. Herkes bilsin ki bu yapılanlara karşı umudumuz hiç bir zaman kırılmayacaktır ve asla alternatifsiz değiliz.”
Bilal Güldem - dihaber