Her cepheden bir iz taşıyor

KOBANÊ - Kobanê direnişinde tanıştığım Berxwedan Kobanê ile tesadüfen karşılaşıyorum. Komutan Gelhat’ın yaşamını yitirdiği gün kendisi de yaralanmıştı. Daha sonra katıldığı Girê Spî, Tişrîn ve Minbic hamlelerinde de 5 kez daha yaralanıyor. Başında, ayaklarında ve ellerinde savaşın izlerini taşıyor. O günleri dünmüş gibi anlatıyor.

Kobanê savaşında tanıştığım, kahramanca direnenlerden ve Komutan Gelhat’ın yaşamını yitirdiği gün kendisi de yaralanan Berxwedan Kobanê ile fizik tedavi için hastaneye giderken tesadüfen karşılaşıyorum. Başında, ellerinde, ayağında savaşın izleri var. Kobanê’den sonra Girê Spî, Tişrîn, Minbic hamlelerinde de yer almış. Ve neredeyse gittiği her cepheden bir yara almış. 3 ağır olmak üzere 6 defa yaralanmış. Cepheden de bir haftalık tedavi için Kobanê’ye gelmiş.

BERXWEDAN ANLATTIKÇA HATIRLIYORUM

Karşılaştığımızda ilk tepkimden tanımadığımı anlayınca Kobanê direnişi döneminde karşılaştığımız günü anlatıyor bana: “Hatırlıyor musun bizim bir doçka aracımız vardı darbelenmişti. Arka camı kırık olduğu için naylonla kapatmıştık. Sürekli onunla uğraşıyorduk. Sen de bizi o halde görünce fotoğrafımızı çekmiştin ve bizimle konuşmuştun. Birkaç kez daha bizim bulunduğumuz cepheye gelmiştin.” Berxwedan o günlerden söz edince yavaş yavaş hatırlamaya başlıyorum ve oturuyoruz. Uzun uzun konuşuyoruz. Uzaklara dalarak anlatıyor: “Ekim ayının sonlarıydı sanırım. Yaralandım. Aynı gün bizden 45 dakika sonra Heval Gelhat da şehit düştü.”

‘TREKSİN İÇİ TAM BİR CEHENNEMDİ’

O dönem kameralara da yansıyan çatışmayı şu sözlerle anlatıyor Berxwedan Kobanê: “Bir sokaktan bir sokağa geçmek için trekse (etrafı çelik ile kapatılmış kepçe) bindik. Bir anda treks büyük bir darbe aldı. Herhalde bisifingle vurdular. Yanımda Cemal arkadaş vardı şehit düştü. Siyabend ağır yaralandı. Ben de ayağımdan, kolumdan ve başımdan parça aldım. Başım ve kolumdaki yaralar ciddi değildi; ancak bayacağımdan çok kan kaybediyordum. Heval Siyabend’in yaraları ağırdı. Treksin içinden çıkamıyoruz da. Kulaklarım patlamış hiçbir şey duyamıyorum. Cihaz sesini duyamıyorduk. Fakat bağlantı kuruyordum durumumuzu aktarıyordum. Telsizde Cemal arkadaş şehit düştü diyordum. Treks çalışır vaziyette kalmıştı. İçi cehennem gibiydi. İçinde bayağı bir cephanemiz vardı. Deliklerden rastgele önümüzü taramaya başladım. Heval Siyabend çok kan kaybediyordu. Arkadaşlar bizim anonsları duyuyor ve çeteleri yoğunca vurmaya başlıyorlar. Heval Gelhat, diğer arkadaşlara ‘treksin içinde arkadaşlar yaralıdır ve yaşıyorlar. Onları muhakkak kurtarın diyor.’ Kendisi de bir taraftan çatışıyor. Sonra tüm uyarılarıma rağmen Heval Siyabend treksin kapısını açtığı gibi kendisini dışarıya attı. O çıktığında onlar bir bisifing daha vurdular. Treksin içi tam cehennem olmuştu.

‘SİYABEND KAN KAYBINDAN ŞEHİT DÜŞTÜ’

Sonra ben de kendimi dışarı attım sürüne sürüne treksin arkasına geçtim. Yaklaşık 30-40 metre uzaklıkta briketten bir ev vardı. Heval Siyabend oraya kadar ulaşmıştı. Tabi ben bunu bilemiyorum ve acaba düşmanın eline mi geçti diye düşünüyorum. Bir ev görüyorum ama yönümüzü şaşırmış vaziyetteyim ve o evin arkasında kimlerin olabileceğini bilemiyorum.

Sonra karar verdim ve eve kadar sürünerek gitmeye başladım. Ya vururlar ölürüm ya da kurtulurum dedim kendi kendime. Duvarı geçtiğim gibi düştüm. Arkadaşlar Siyabend’in de ulaştığını ve hastaneye kaldırıldığını söylediler. Tabi Siyabend hastaneye yetişmeden yolda şehit düşmüştü. Çok kan kaybı olmuştu. Beni de hemen hastaneye kaldırdılar. Ayağımdaki yara ağırdı ama başımdaki ve kolumdakiler hafifti. O parçalardan bir tanesi hala başımdadır. (Derinin altındaki parçayı gösteriyor)”

‘SEDYEDEN SARKAN KOLDAN ANLADIM’

Başındaki parçayı gösterince derin bir iz dikkatimi çekiyor. Bu iz de o çatışmada mı oldu diye sorunca “hayır o başka bir çatışmada oldu” diyor ve devam ediyor: “Doktorlar Bakur’a geçirin dedi ama kendimi dayattım gitmek istemediğimi söyledim. Doktor Welat vücudumdaki kimi parçaları çıkardı iğne yaptılar serum taktılar. Bir sedyenin üzerinde uzanmışken 40-45 dakika sonra bir sürü arkadaşın bir sedyenin etrafında toplandığını gördüm. İçeriye getirilen sedyeden bir kol sarkmıştı. Elbisesinden tanıdım heval Gelhat’ı. Onun elbiselerinin renkleri farklıydı ve geniş şalvar tipiydi. Bizden hemen sonra yaralandığımız yerde şehit düşmüştü. Kalkmaya çalıştım, Şehit Welat vardı yanında. Şehit Welat’in morali çok bozuktu. Serumu filan bir kenara attım doktorlar engellemeye çalıştı beni; ama yanına giderek baktım. Şehit düşen Heval Gelhat’tı. Zor günlerdi. Heval Gelhat’in şehadeti çok ağır geldi. Öncesinden de tanıyordum.”

ŞAHAN ÇAVŞİN DE RAKKA’DA...

Berxwedan Kobanê birlikte Kobanê’ye gelen grubun fotoğrafını gösteriyor ve 24 kişilik gruptan 20’sinin yaşamını yitirdiğini anlatıyor tek isimlerini ve özelliklerini sıralayarak. En son kalan arkadaşlarından Şahan Çavşin’in de geçtiğimiz günlerde Rakka Hamlesi’nin ikinci aşamasında yaşamını yitirdiğini belirtiyor. “Bizim gruptan Mordem, Delil, Serhat, Demhat, Cudî, Gever, Demhat, Agit, Amed, Firat, Zemani ve diğer arkadaşlar şehit düştü. Avareş Marinos bizden sonra gelmişti o da geldikten yaklaşık 10 gün sonra şehit düştü. Ben de Kobanê’de, Girê Spî hamlesinde ve Tişrîn Seddi hamlesinde 3 defa ağır yaralandım. 3 defa da hafif yaralandım.”

‘NEFEL ÇOK ÇALIŞKANDI’

Komutan Cudî Amed, sabotajcı Nûman Nergiz’i hatırlatıyor ve köylerin özgürleştirilmesi esnasında çok sayıda arkadaşının mayın sonucu yaşamından olduğunu anlatıyor Berxwedan Kobanê. “Bexdik köyünde çok kayıp verdik” deyince Mizgin Alan’ın (Nefel) da orada yaşamını yitirdiğini söylüyorum. Hemen başını kaldırıp “Onunla tanıştın mı diye soruyor.” Apê Nemir ile aynı mevzide yaptığım röportajı anlatıyorum ve o görüntüleri izlemediğini anlıyorum. Hemen gösteriyorum ve tebessümle başlıyor anlatmaya: “Siirtliydi. Onu öncesinden tanıyordum. Bir kız kardeşi de şehitti. O bizden sonraki grupla geldi. Gerçekten çok değerli bir arkadaştı. Yeni ve genç olmasına rağmen gelişime açık bir arkadaştı. 11 arkadaşla birlikte Bexdik’te şehit düştüğünde takım komutanıydı. Nefel, Cudî Efrîn, Beritan, Hasret, Asmin, Şîn Semsur, Mezlum, Rizgar, Siyabend, Cudî Mardin, Baran aynı günde şehid düştüler.”

Berxwedan isimleri sıralarken, unutamadığım ve akıbetini merak ettiğim, Kobanê direnişi sırasında Adıyaman’da 10 binlerin Kobanê için yürüdüğünü söylediğimde gözyaşları döken Adıyamanlı kadın savaşçıyı hatırlıyorum ve o zaman ismini sormadığım kadın savaşçının Şîn Semsur olduğunu ve Bexdik’te yaşamını yitirdiğini öğreniyorum.

Onu tarif ederken Berxwedan, “Aynen odur zaten kendisi de bizim cephedeydi ve sen bizim cephede muhakkak görmüşsündür. Mersin Üniversitesi’nde öğrenciydi” diyerek fotoğrafını gösteriyor. Telefonunda Şîn’in fotoğrafını göstermeye çalışırken, diğer fotoğrafları da tanıtıyor ve ekliyor: “Ferhat, Çeleng, Canfeda, Cudî Amed, Egit Mûş, Herekol, Reşat, Didar, Erdal, Simko, Rûken hepsi kahramanca savaştı. Şehit Rüstem fedai eylem yaptı.”

‘BU KAHRAMANLIKLARIN BİLİNMESİ GEREKİYOR'

Berxwedan Kobanê, sınır kapısının doğusunda patlatılan bomba yüklü aracı Cuma Goyî’nin nasıl durdurduğunu da anlatıyor: “Bazı efsane savaşçılarımız bilinmiyor. Hatırlıyorsundur, sanayi tarafında bomba yüklü bir araç arkadaşlara doğru geliyordu. Bisfinglerle, BKC’lerle vurduk ama bir türlü zırhı geçemiyorduk. Cuma Goyi hemen doçka aracı ile bomba yüklü araca doğru gitti ve araçla çarpışarak durdurdu. Araç arkadaşların arasına dalmadan havaya uçtu. Cuma arkadaş şehit düştü ve daha büyük can kaybının önüne geçti. Bu kahramanlıkların bilinmesi gerekiyor.”

Berxwedan Kobanê, anlatırken neden şehit düşmediğine yanıyor ve ekliyor: “Girdiğim her çatışmada şehit düşen arkadaşlarımı düşünüyorum ve onların hayalleri gerçekleşsin istiyorum. Belki de hala o borcumu ödemediğim için hala hayattayım.”

Berxwedan Kobanê ile uzun uzun konuştuktan sonra kenti dolaşmaya çıkıyorum. Her sokakta savaşanların izleri var. Kobanêli olmadığımı anlayan herkes konuşmaya çalışıyor ve kimisi şahit olduğu, kimisi de duyduğu direnişi başlıyor anlatmaya.

BU KENTTE HEP DİRENİŞ KONUŞULUR

Tewşo köyünden isminin Osê Ehmed olduğunu söyleyen bir vatandaş fotoğraf çektiğimi görünce bana yaklaşıyor. Kobanê direnişinin kahramanlarını ve DAIŞ’ın tanklarını anlatıyor. Sonra herkesin yakından tanıdığı Naim’in kardeşi olduğunu öğreniyorum. “Annem Şarê yalnız ve yaşlıdır. Onu alıp Bakura geçtim. Naim kaldı. Kobanê özgürleştirildikten sonra Naim bizi aradı, gelin hayvanlar (DAIŞ) gitti köyünüze dönün dedi” diyor Osê Ehmed ve Rakka hamlesinde yaşamını yitirenlerin merasimine gideceğini söyleyerek ayrılıyor.

14 YAŞINDAKİ ÇOCUK: KAZANDIK

Daha sonra önüme çıkan 14 yaşındaki bir çocuk, beni tanıdığını söylüyor ve başlıyor anlatmaya: “Sen bir arkadaşınla (Ersin Çaksu) Tilşeir tepesinin oraya gelmiştin. Biz de orada kalıyorduk. Röportaj yapıyordun. Bizler Kobanê’yi terk etmedik. 6 erkek kardeşiz ve en büyüğümüz 15 yaşında. Halk çıkınca babam da çıkalım dedi. Ancak annem Kobanê’yi terk etmeyeceğini söyleyince babam tek başına gitti. 3 gün sonra babam arkadaşlarıyla birlikte geri döndü ve savaşa katıldı. Bizler küçük olduğumuz için katılamadık ama amcamın oğlu ve teyzemin oğlu şehid düştü. Mustafa ve Hesen. Bir de Mektep Seqafî’de Dilşîn şehid düştü akrabamdı. Tilşeir’den dumanların yükseldiğini gördüğümüzde çok huzursuz oluyorduk. Ama kazandık. Bu caddelerde ve köşe başlarında gördüğünüz fotoğraftakilerin tamamı bizler için canlarını verdiler.”
Kobanê’yi dolaşırken, bir sokaklar bir de sokaktakiler size direnişi anlatıyor. Özellikle anneler ve çocuklar.

‘ŞEHİTLİKTEKİLERİN SAYESİNDE DÖNDÜK’

Mişko köyünden olduğunu söyleyen Hedlê Elo isimli anne, derme çatma bir evde yaşadığı halde haline şükür ediyor ve ekliyor: “Malımızı mülkümüzü talan ettiler. 3 ay boyunca Suruç’ta kaldık. Kent özgürleştiği gibi soluğu toprağımızda aldık. Mütevazi olmamız gerekiyor. Buraya dönebildiysek şehitlikte yatan genç kızlarımız ve oğullarımızın sayesindedir. Bunu hiçbir zaman unutmamamız gerek. O şehitlere layık olmalıyız.”
Eyşe Evdila isimli anne de bedel ödeyenlerden. Kızı Agirî Kobanê’yi geçtiğimiz günlerde Rakka hamlesinde yitiren anne, Rohilat isimli bir kızının da Sirrîn hamlesinde yaralandığını, oğlu Memo’nun da kolundan yaralandığını söylüyor.

Bu kentte herkesin bir acısı var. Ama belki de acısı en derin olanlar savaşa omuz veren, yaralanan ve arkadaşlarının büyük bir bölümünü yitirenler.

KOBANÊ GAZİSİ: HERKESİN TEK HAYALİ VARDI

Onlardan biri Arjîn. Kendisi Kobanêli. Savaşın izini bedeninde taşıyanlardan. Saldırılar başladığında Cezire Kantonu’nda savaşıyordu. Kasım ayının ilk günlerinde 7’nci girişiminde Kobanê’ye ulaşmayı başarmış. Bir ay kaldıktan sonra mevzisine atılan bir bomba ile yaralanmış. Şu anda bir gözü çok az görüyor. Yüzünde şarapnel parçaları var ve her iki elinin de parmakları yok. Buna rağmen bir an boş durmuyor ve ekliyor: “Her şeyi göze almıştık tek bir amacımız vardı Kobanê’nin özgürleştirilmesi. Bir ay savaştıktan sonra yaralandım. Her arkadaşımızın tek bir hayali vardı o da Kobanê’nin özgürlüğüydü. Belki çoğu o günü göremedi; ama yoldaşları o hayali gerçekleştirdi. Kobanê küçücük bir yerdi bu kadar büyüdü.”

KOBANÊ GAZİSİ ÖMER: YARALANMA HİÇ HESAPTA YOKTU

Bir diğer Kobanêli gazi ise Ömer Kobanê. 5 Ekim günü Miştenur’un Termik tarafına bakan kısmında yaralanmış. Şöyle diyor: “Nasıl yaralandığımı bilmiyorum. Damda mevzideydik. Birden duvara bir şey isabet etti ve kolumdan, bacağımdan yaralandım. Arkadaşlar tank mermisiyle yaralandığımı söylüyorlar. Zor günlerdi zaten en zor günler 4 Ekim’den 20 Ekim’e kadardı. Ve o zor günlerde çok sayıda arkadaşımızı yitirdik. En zor şey neydi diye sorarsan, geri çekilmemizdi derim. Çünkü geri çekilmede kimi arkadaşlar şehit düşüyordu kimisi yaralanıyordu. Arkadaşlarımın çoğunu yitirdim. Şehitlik bana nasip olmadı. Aslında yaralanmak hiç hesapta yoktu. Şehit düşecektik ama olmadı. Kobanê özgürleştiğinde Bakur’da tedavi görüyordum. Bizi alıp Edmanik’teki kutlamaya getirdiler. O günkü duygularımı anlatamam.”

Savaşçılarla birlikte kenti savunan sivil insanlar da vardı. Bunlardan biri de 50 yaşındaki Mehmûd Mihemmed Elî. Savaş öncesi Kürtçe okulda öğretmen olduğunu söylüyor. 91 yılından 2007’ye kadar siyasi görüşleri nedeniyle, Şam ve Dêrezor’da hapis yatmış. En büyüğü 7 yaşında biri erkek 3’ü kız 4 çocuk babası Mehmud da, kenti terk etmeyenlerden. Ailesinin Bakur’a geçtiğini kendisinin ise, savaşçıların ihtiyaçlarını karşılamak için kaldığını söyleyen Mehmud, “Arkadaşların bulunduğu noktalara su çekiyorduk, jeneratör temin ediyorduk ve arızalarını gideriyorduk. 13 Ekim’de sınır kapısının doğusunda keskin nişancı tarafından sol kolumdan vuruldum. 13 gün tedavi olduktan sonra yeniden döndüm. Hevala Destîna ile birlikte bir grup kadın arkadaşın kaldığı ev vardı. Arkadaşlar da oraya gidip su ihtiyaçlarını gidermek için kazan kurmamızı istediler. 4 arkadaşla noktalarına doğru giderken birden saldırıya uğradık. Hevala Destîna bize ‘ateş edin onlara’ diyor. Ama biz yerimiz belli olur korkusuyla kurşun sıkmıyorduk. Sonra arkadaşlar çetelere yoğunca ateş açtılar ve böylelikle biz de onların noktasına ulaştık. Kazanı kurduk bu sefer de su gelmiyor. Hevala Destina dama çıkıp hortumdaki havayı boşaltmamı istedi. Doğru söylemek gerekirse arkadaşlar kadar cesaretli değildik. Dama çıkamayacağımı söyledim. ‘Korkuyor musun’ deyince bu kez çıktım. Ve suyu bağladık. Daha sonra Heval Destina arkadaşlarıyla birlikte şehit düştü. Cenazelerini alıp defnettik.”

Bavê Botan, Mûrat, Beko, Mihemmed Şêxo, Fehmî, Bavê Welat, Şehîd Osman, Kupê, lastikçi Mihemmed gibi çok sayıda yaşı ilerlemiş olmasına rağmen kenti terk etmeyen yurttaşların olduğunu söyleyen Mehmud, “Hatırlıyor musun Mihemmed vardı. Lastiklerin tamirini yapıyordu. Bir gün Mekteba Reş’in orada treksin tekerleğini tamir etmeye çalışırken vuruldu. Onu kapıya kadar götürdük ve bizimle konuşuyordu. Kapıda 4 saat beklettikleri için şehit düştü.” Mehmud hala kentteki birçok kurumun elektrik işlerini yapıyor.

Kenti dolaşırken, neredeyse her cadde başında bacaklarından, kollarından, gözlerinden olan ama yüzündeki gülüşü terketmeyen direnişçilerle karşılaşıyorsunuz.

Abdurrahman Gök - dihaber