İdris Baluken tahliye edildi: Öcalan'ın selamını Başbakan'a da götürdük

DİYARBAKIR - 4 Kasım'da tutuklanan HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken tahliye edildi. Savunmasında, partisinin mitinginde Öcalan'ın selamını paylaşmasının yargılama konusu yapılmasına değinen Baluken, "O dönem görüştüğümüz Sayın Öcalan'ın selamını biz Başbakan'a da bakanlara da götürdük" dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili ve İmralı Heyeti üyesi İdris Baluken hakkında Demokratik Toplum Kongresi (DTK) toplantılarında yaptığı konuşma ve 2011-2015 yılları arasında partisinin düzenlediği 10 ayrı yürüyüş ve basın açıklamasına katılması gerekçe gösterilerek ağırlaştırılmış müebbet ile 18 yıla kadar hapis istemiyle açılan davanın ilk duruşması Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Bingöl'de 4 Kasım'da tutuklanarak Kandıra F Tipi Cezaevi'ne gönderilen Baluken "Devletin birliğine ve bütünlüğünü bozmak", "örgüt üyesi olmak", "örgüt propagandası yapmak" ve "toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanuna muhalefet etmek" iddiaları ile suçlanıyor.

Savcılığın Baluken hakkında hazırladığı iddianameyi kabul eden Bingöl 2. Ağır Ceza Mahkemesi, suçun son işlediği yerin Diyarbakır olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı vererek dava dosyasını Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermişti. Baluken'in tutuklu bulunduğu Kandıra F Tipi Cezaevi'nde SEGBİS üzerinden katıldığı duruşmada çok sayıda avukat hazır bulundu. HDP milletvekilleri Nadir Yıldırım, Feleknas Uca, Meral Danış Beştaş, Sibel Yiğitalp, İmam Taşçıer, Leyla Birlik, DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, HDP ve DBP yöneticileri yanı sıra Baluken'in yakınları duruşmayı izledi.

AVUKAT SINIRLANDIRILMASINA İTİRAZ

Yoklama ile başlayan duruşmada mahkeme heyeti 676 Sayılı OHAL KHK'sini gerekçe göstererek, Baluken'i en fazla 3 avukatın savunabileceğini belirtti. Avukat Mehmet Emin Aktar, KHK'nin Anayasa'ya aykırı olduğu, adil yargılama ve savunma hakkını kısıtladığını için "yok hükmünde" olduğunu belirterek, karara itiraz etti. Mahkeme heyeti Aktar'ın yaptığı itirazı reddetti. Ardından söz alan Avukat Mesut Beştaş ise milletvekili dokunulmazlıklarının Anayasa ve meclis içtüzüğüne aykırı bir şekilde kaldırıldığını ifade ederek, halen müvekkilinin yasama dokunulmazlığının devam ettiğini bu nedenle mahkemenin dokunulmazlıkları kaldıran düzenlemenin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmasını, yargılamanın durdurulması yönündeki talebi de mahkemece reddedildi. Avukatların taleplerinin reddedilmesi ardından Baluken'in savunmasına geçildi.

‘HİÇBİR HAKKIMI KULLANAMADIM’

Baluken savunmasında, “Bir milletvekiliyim ve yaklaşık 3 aydır tutuklu bulunmaktayım. Bir milletvekilinin 21. yüzyılda 3 ay boyunca ağır tecrit koşulları altında olması çok açık bir şekilde işkence ve insanlık suçudur... Bu tutuklama ile birlikte benim anayasal güvence altına alınmış yasama görevim gasp edilmiştir. Ben bu süre içerisinde TBMM'deki hiç bir görevimi yerine getiremedim. Hiç bir söz hakkımı, oy hakkımı kullanamadım. Yine ülkemizin demokratik geleceğini doğrudan ilgilendiren anayasa değişiklik görüşmelerinde de oy hakkım bile bilinçli bir şekilde engellendi. Bunların tamamı anayasa suçtur. Yine TBMM'ye yaptığımız başvurularda da bu konudaki sorumluluktan sıyrılmak istercesine bütün sorumluluk yargı kurumlarına atılmıştır. Meclis başkanı bu durumun suç olduğunun farkındadır. Bu sorumluluğu üstlenme yerine bütün sorumluluğu yargı kurumlarına atmıştır. Diyarbakır milletvekili olarak genel kurul salonunda benim ismim okunduğu zaman ben oy kullanamamışsam bu tarihe yazılmıştır. Açık bir anayasal suçtur" diye belirtti.

‘İŞTE BU YÜZDEN İFADEYE GİTMEDİK’

Mevcut meclis içtüzüğü ve anayasa milletvekillerinin yargılanmasını ve soruşturmasını ancak meclis kararıyla yapılacağına işaret eden Baluken, “Meclisin verdiği karar dokunulmazlığın kaldırılması kararıdır. Bir tutuklama kararı değildir. Ortada dokunulmazlığı devam eden bir milletvekilinin ağır tecrit koşullarında tutuklama durumu ile karşı karşıyayız. Yapılan geçici anayasa düzenlemesi büyük bir çelişkiye sahiptir. Ben şu anda dokunulmazlığa sahibim. Milletvekilliğim devam ediyor. 3 ay boyunca beni tutuklu tutmak, yasama görevimi engellemek Anayasaya göre nereye tekabül ediyor. Bunun mahkeme heyetinizce incelenmesini talep ediyorum. Biz milletvekillerinin tutuklanmasına kadar giden sürecin siyasi operasyon olduğunu, yargı mercilerinin büyük baskı altına alındığını ve bu baskılar neticesinde kararlar verdiğini düşünüyoruz. Aksi takdirde 5-6 farklı ilde farklı farklı dosyalarla birbirleriyle ilgisiz olan milletvekillerinin tamamı ile ilgili olarak aynı anda aynı dakika milletvekillerinin evini basacak şekilde bir operasyon nasıl açıklanabilir... Bizim ifadeye gelmeyişimizin sebebi de tam da bu siyasi baskıya yönelik siyasi bir tavırdı. İfadeye gitmeyişimiz yargı kurumlarını değil, yargı kurumlarını baskı altına alan iktidarın tavrına karşı bir tavırdır... HDP Türkiye yasalarına göre uygun olarak kurulmuş demokratik siyaset yürüten legal bir siyasi partidir. Bugüne kadar Anayasa mahkemesi ya da üst yargı mercileri bu konuda farklı bir karar almamıştır. Almadığı sürece de HDP'nin bütün çalışmalarını yasal çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Benim yaptığım çalışmalar partinin siyasi kimliği kapsamında yürütülen çalışmalardır. HDP kimliğim dışında bana isnat edilen hiçbir suçlamaya kabul etmiyorum" diye konuştu.

ÇÖZÜM SÜRECİNDE OLANLARI ANLATTI

Hakkında hazırlanan iddianamenin gereksiz ayrıntı ve kendisi ile ilgisi olmayan konularla şişirilerek hakkında algı yaratılmaya çalışıldığını söyleyen Baluken, şöyle devam etti: “Benimle ilgili 13 klasörlük bilgileri hazırlayan kolluk güçleri ve savcıların çoğu FETÖ/PDY'den tutukludur... Bu iddianamede en ağır iki suçlama devletin birliğini ve ülkenin bütünlüğünü bozma ve örgüt üyeliği üzerinden kurulduğunu gördüm. Ben 2 buçuk yıl boyunca sürdürülen bu ülkedeki çatışma sürecinden kaynaklı can kayıplarını engelleyen barış heyetinin bir üyesiyim. Çözüm süreci ile ilgili çalışmaların tam merkezinde yer aldım. Ben barış heyetinin üyesi olan bir milletvekili olarak 2013-2015 yılları arasında o dönemin başbakanı, bakanlar dahil olmak üzere üst düzey yetkilerle sayısız toplantı yaptım. Devletin en mahrem bilgilerinin tartışıldığı görüşmelerden bahsediyorum... Benim 2011-2013 yılları arasında yaptığım konuşmalara atfen benim hakkım örgüt üyesi olduğum devletin birliğini ve milletin bütünlüğünü bozma yönelik suçlama var. Oysa benim devlet ve hükümet yetkilileriyle görüşmeler yaptığım tarih 2013-2015 yıllarıdır. Böyle bir iddia en küçük bir doğruluk payı bile olsa, dönemin başbakanı ve devlet yetkileri neden bu görüşmeleri benimle yapsınlar. O dönemin başbakanı, içişleri bakanı, adalet bakanı, MİT müsteşarı için de o zamanın FETÖ'cü savcı ve kolluk güçleri en aynı kanaate sahipler. Devletin bütünlüğünü bozmak isteyen biriyle bu insanlar devletin mahrem bilgilerini paylaşacak şekilde toplantı yaptıysa o zaman onların konumları ne oluyor? Bunların verdiği iddianamede ortaya koyduğu suçlamaları kabul edecek olursak bu başbakanın, diğer bakanların konumu ne olur? Çözüm süreci içerisinde yer alan kişileri kapsayacak şekilde bilinçli olarak tuzak hazırlanmıştır. Dolmabahçe mutabakatını kamuoyuna açıkladığımız zamanki resmi dikkatinize sunmak istiyorum. O gün o resimde Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu ile Barış Heyetinden Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan var o resimde. Bu resim Dolmabahçe Sarayı'nda başbakanın özel çalışma ofisinde olmuştur. Bizim yaptığımız o toplantıyı yaptığımız yerin kendisi bile birçok şeyi ifade ediyor."

‘BAŞBAKAN’A GÖTÜRDÜĞÜM ÖCALAN SELAMINI HALKA DA GÖTÜRDÜM’

DTK'de yaptığı konuşma nedeniyle yargılanmasına değinen Baluken, "Konuşmamda hiç bir suç unsuru taşıyan bir ibare olduğu kanaatinde değilim. Suçlama konu olan demokratik özerlik tanımı partimizin tüzüğünde geçmektedir. Siyasi bir program ve çözüm projesidir. Nasıl ki bugün Cumhurbaşkanı ya da AKP’li cumhurbaşkanlığı dediği bir modeli savunuyorsa bizim de HDP olarak savunduğumuz proje demokratik özerklik ve demokratik cumhuriyettir" diye kaydetti.

Cenaze töreni, basın açıklaması ve yürüyüşler nedeniyle suçlanmasının kabul edilemez olduğunu vurgulayan Baluken, HDP'nin 5 Haziran 2015'te Diyarbakır İstasyon Meydanı'nda düzenlediği ve DAİŞ’in bombalı saldırı yaptığı mitingde yaptığı konuşma nedeniyle hakkında dava açılmasını eleştirdi. Baluken, şöyle dedi: “Benim orada yaptığı çok detaylı bir konuşma yok. Sadece 1-2 dakikalık selamla yaptım. Onda da suç unsuru yoktu. O dönem görüştüğümüz Sayın Öcalan'ın selamını biz Başbakan'a da bakanlara da götürdük. Bu selamı Diyarbakır halkına da götürmüşüz bu suç mu? Bu suç teşkil edecek değil."

Baluken, savunmasının sonunda beraatını istedi.

'SAVCI HAKİM VE POLİSLER İHRAÇ EDİLDİ'

Baluken'in ardından esas hakkında görüşünü açıklayan iddia makamı, Baluken'in tutukluluk halinin devamına karar verilmesini talep etti. Ardından savunma yapan Baluken'in avukatı Reyhan Yalçındağ ise, iddianameyi hazırlayan ve teknik takip kararı veren hakim, savcı ve polislerin Gülen Hareketi ile ilgileri olduğu gerekçesiyle meslekten ihraç edildiğini hatırlattı. Yalçındağ, iddianamede HDP'nin yaptığı çalışmaların kriminalize edildiğine dikkat çekti. Anayasa Mahkemesi'nin tutuklu milletvekili Mustafa Balbay için verdiği kararın Baluken içinde de geçerli olduğuna hatırlatan Yalçındağ, müvekkilinin tahliyesini istedi.

EMSAL KARAR UYGULANDI

Avukatların savunması ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti, Baluken'in milletvekili olması, Anayasa Mahkemesi'nin 04 Aralık 2013 tarihinde verdiği Mustafa Balbay kararını gerekçe göstererek Baluken'nin tahliyesine karar verdi. Baluken hakkında “adli kontrol ve yurtdışına çıkış yasağı kararı veren mahkeme duruşmayı Mayıs ayına erteledi.

BEŞTAŞ: UTANÇ BİTMEDİ

Baluken’in duruşmasının ardından davayı takip eden HDP milletvekilleri Hüda Kaya, Meral Danış Beştaş, İmam Taşçıer, Sibel Yiğitalp ve Ziya Pir ile HDP il yöneticileri adliye binası önünde açıklama yaptı. Burada konuşan Adana Milletvekili Beştaş, tahliye kararının tecrit, hukuksuzluk ve keyfi uygulamaları ortadan kaldırmadığını vurguladı. Beştaş, halen tutuklu bulunan HDP eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile 8 milletvekili arkadaşlarının üzerindeki tecrit koşullarının devam ettiğini söyleyerek, Türkiye’nin utancının bitmediğini ifade etti.

‘SERBEST BIRAKILMALILAR’

Tutuklu milletvekilleri, belediye eşbaşkanları, siyasetçiler, kadın ve gençlik meclisi üyelerinin serbest bırakılması çağrısı yapan Beştaş, “Şu anda Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde, uluslararası birçok kurumda Türkiye’de halkın iradesini, milletvekillerinin rehin alınmasını hukuksuz bir şekilde cezaevinde tecrit altında olmaları temel gündemlerinden biridir. Her gün onlarca ülkeden kardeş vekillik dayanışma mesajları alıyoruz” diye konuştu.