İSTANBUL - Cumartesi Anneleri’nin bu haftaki eyleminde, 1995'te gözaltında kaybedilen oğlu Murat Yıldız'ın akıbetini soran Hanife Yıldız, yarım asırdır bekledikleri adalete erişemediklerini dile getirdi. Referandum sürecine de değinen Yıldız, “Erdoğan diktatörlüğe hazırlanıyor ve insanları buna ikna etmeye çalışıyor” dedi.
Cumartesi Anneleri’nin bu haftaki eyleminde kaybettirilen Maksut Tepeli ve Mehmet İnan'ın akıbeti soruldu. Anayasa referandumuna değinilen eylemde, ülkenin otoriter bir rejime geçişi hedeflediği belirtildi.
Cumartesi Anneleri, kaybettirilen yakınlarının akıbetini sormak amacıyla 619’uncu kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. “Failler belli kayıplar nerede?” pankartı açılarak üzerine “barışı” temsil eden beyaz tülbent bırakılan eylemde, kaybedilenlerin fotoğrafları ile karanfiller taşındı. Eyleme, Meclis Başkanvekili ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Pervin Buldan ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu katıldı.
Bu haftaki eylemde 2 Şubat 1984'te yaralı bir şekilde gözaltına alınarak gözaltında kaybedilen Maksut Tepeli ve 28 Şubat 1994'te gözaltında kaybettirilen Mehmet İnan'ın akıbeti soruldu.
‘YARIM ASIRDIR ADALET TALEP EDİYORUZ’
Eylemde ilk olarak 23 Şubat 1995'te gözaltında kaybedilen Murat Yıldız'ın annesi Hanife Yıldız konuştu. Yarım asırdır gözaltında kayıpların akıbetini sorduklarını, adalet talep ettiklerini belirten Yıldız, “Ama ne yazık ki o adalet buradan hiç geçilmedi. 'Kayıplar olmasın, cezaevi olmasın' diye buradayız. Ama ne yazık ki öyle olmadı” dedi. Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan'ın başbakan olduğu dönemde kendileri ile görüştüklerini ve Erdoğan’ın kendilerine, “Bizim dönemimiz de hiç kayıp olmadı" sözlerini hatırlatan Yıldız, “Ama Roboski var ve niceleri var. Güneydoğu'da insanlara işkenceler yapıldı. İnsanlar çocuklarını derin dondurucuda bekletti" diye hatırlattı. Erdoğan’ın "Ben diktatör değilim" sözlerini de anımsatan Yıldız, “Şimdi diktatörlüğe hazırlanıyor ve insanları buna ikna etmeye çalışıyor” dedi.
‘TEPELİ NEREDE?'
Ardından, Maksut Tepeli’nin avukatı Gülseren Yoleri söz aldı. Tepeli davasının hukuki sürecine değinen Yoleri, “Tepeli, 2 Şubat 1994’te gözaltına alındı. Gözaltına alınırken polis tarafından vurulduğunu biliyoruz. Gözaltına alınarak işkence edildiğine dair tanıklar var” dedi. 2006’da devletin Tepeli’nin vurularak gözaltına alındığını ve hastanede yaşamını yitirdiğini hatırlatan Yoleri, “Ancak iddia edilen ile gerçek arasında fark var. Çünkü, Maksut’un gözaltına alınarak işkence edildiğini gören tanıklar var” dedi. Tepeli’nin nerede defnedildiğinin devlet tarafından bilindiğini kaydeden Yoleri, ancak yerinin söylenmediğini vurguladı. Tepeli dosyasına takipsizlik kararının verildiğini ve üstünün kapatılmaya çalışıldığını ifade eden Yoleri, dosyayı Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) taşıdıklarını ancak buradan da bir sonuç alamadıklarını söyledi. Yoleri, şimdi dosyayı Avrupa İnsan Mahkemesi'ne (AİHM) taşıyacaklarını sözlerine ekledi.
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da, Türkiye tarihinin acı ile dolu olduğunu ifade ederek, "Bu meydan annelerin vicdan meydanıdır. Hiçbir ölümün olmadığı bir dünya için mücadele edeceğiz” dedi.
‘BARIŞ İÇİN ÖNCE KAYIPLARI ORTAYA ÇIKARIN’
“Bu meydan yüreklere dokunan bir meydan” diye sözlerine başlayan HDP Milletvekili Pervin Buldan ise, “Birçok anne kayıplarını bulamadan aramızdan ayrıldı. Gözleri açık kalmasın, biz kayıpların akıbetini sormaya devam edeceğiz” diye belirtti. Barış, demokrasi, hukukun olması gerektiğini vurgulayan Buldan, Cumartesi Annelerini kast ederek, “Bu kadar büyük bir vicdanın sesi, gücü bu coğrafyaya barışı getirecektir. Barışın gelmesi kayıpların bulunması ve faillerin yargılanması ile olur” dedi. Devlete seslenen Buldan, “Bu ülkeye barış, adalet, hukuk gereklidir. Bunun tesisi için kayıpların akıbeti öncelikli olarak açıklanmalıdır” diye konuştu.
'ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ OTORİTER REJİMİ HEDEFLİYOR'
Bu haftanın açıklamasını ise Cumartesi İnsanları'ndan Mukaddes Şamil yaptı. 21 Ocak’ta Meclis’ten geçen Anayasa değişikliğine dikkat çeken Şamil, “Anayasa değişikliği yalnızca oy çokluğuna, sayısal çoğunluğa indirgenemez. Anayasalar toplumsal sözleşmelerdir ve ancak toplumun tüm kesimlerinin mutabakatıyla yapıldığında bu niteliği kazanırlar. Önümüze getirilen Anayasa değişikliği yalnızca iki partinin mutabakatı ile gerçekleşmiştir ve demokrasinin özüne aykırı düzenlemeler içermektedir. Otoriter bir rejime geçişi hedefleyen bu değişiklik karşısında toplumun tüm kesimlerini insan haklarından ve demokratik değerlerden yana etkili bir tutum almaya çağırıyoruz” diye konuştu.
'KORKUYU ETKİSİZLEŞTİRMEK DİRENEREK MÜMKÜNDÜR'
Gözaltında kaybetme eyleminin, hedef seçilen kişiyi sustururken aynı zamanda toplumun daha geniş bir kesiminde korku ve güvensizliğe yol açtığını sözlerine ekleyen Şamil, şunları söyledi: “Bu sindirici etkinin, bu korku atmosferinin sona ermesi, toplumun maruz bırakıldığı şiddetle yüzleşmesi ve hesaplaşmasının koşullarını yaratmakla mümkündür. Toplumun güven ve istikrar ortamında kendi kaderi hakkında söz sahibi olması ile mümkündür. Korkuyu etkisizleştirmek, itiraz ederek, hak arama yollarını kullanarak, direnerek mümkündür. Çünkü demokrasinin özü iktidarın yetkilerini kötüye kullanması, hukuki çerçeve dışına çıkması durumunda yurttaşların bunu engelleyecek demokratik araçlara sahip olmasıdır.”
‘BİR DAHA HABER ALINAMADI’
Mehmet İnan'ın annesi Emine İnan’ın “23 yıldır oğlumdan bir haber bekliyorum. Artık yeter, oğlumun başına ne geldiğini bilmek istiyorum!” diyen sesini, Galatasaray’dan yükseltmek için buluştuklarını hatırlatan Şamil, şöyle konuştu: “40 yaşındaki 7 çocuk babası Mehmet İnan Siirt’te yaşıyordu. İnşaat işçisiydi. Birkaç ay arayla iki kez güvenlik güçlerince evine baskın yapılarak gözaltına alındı. Gözaltına alınıp serbest bırakılmasından 10 gün sonra 28 Şubat 1994 tarihinde alışveriş yapmak üzere Siirt çarşısına gitti. Bir daha evine dönemedi. Onu arayan ailesine silahlı kişilerce zorla arabaya bindirilerek kaçırıldığı bilgisi geldi.” Baba Ali İnan'ın ertesi gün Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı'na ve Tugay Komutanlığı'na başvuruda bulunduğunu ancak kendisine İnan’ın gözaltında olmadığını söylendiğini de ifade eden Şamil, ailenin tüm girişimlerinin sonuçsuz kaldığını ve İnan’dan bir daha haber alınamadığını anımsattı. Baba İnan’ın 2 yıl önce oğlunun kemiklerini bulmadan yaşamını yitirdiğini, annenin ise 90 yaşında hala oğlunun kemiklerini aradığını dile getiren Şamil, eşi ve çocuklarının başında dua edecekleri bir mezar istediklerini söyledi. Şamil, İnan’ın akıbetinin açığa çıkartılması için etkin bir soruşturma başlatılmasını ve ortaya çıkan maddi gerçeğin annesi, eşi, çocukları ve kamuoyuyla paylaşılmasını talep etti.