Akademisyen Değer: İnsanlığa karşı savaş suçu işlendi

ANKARA - “OHAL’de İnsan Haklarının Savunulması” panelinde konuşan ihraç edilen akademisyen Ozan Değer, “OHAL öncesini de içine alan süreçte devletin insanlığa karşı savaş suçu işlediğini iddia ediyorum” dedi.

Ankara Dayanışma Akademisi (AKA) tarafından Eğitim Sen Ankara 5 No’lu Şube’de “OHAL’de İnsan Haklarının Savunulması” konulu bir panel düzenlendi. Panele konuşmacı olarak Ankara Üniversitesi’nde “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza attıkları için ihraç edilen akademisyenlerden Cenk Yiğiter ve Ozan Değer’in yanı sıra yine aynı üniversiteden akademisyen Kerem Altınparmak katıldı.

‘HUKUK ASKIYA ALINDI’

Yoğun ilginin olduğu panelde konuşan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki görevinden ihraç edilen Dr. Cenk Yiğiter, liberal batılı anayasaların öngördüğü toplumlarda bir hukukun askıya alınmasının söz konusu olduğunu söyledi. Yiğiter, şunları vurguladı: “Yani olağan günlerde kabul edilen güvencelerden vazgeçilmesi ve insan hakları karşısında daha öncesinde zapt edilmiş, tutulmuş bir takım kıyıcı güçlerin serbest bırakılması hukukun askıya alınması anlamına gelir. Burada bir toplumsal histeriden farklı olarak, linç durumunu da buna örnek verebiliriz. Bir de bütün bu askıya alınma sürecinin meşru olduğuna dair bir kanaat oluşturulmakta. Bu meşrulukta işte bir gerekçe vardır. 20 Temmuz’un gerekçesi 15 Temmuz darbe girişimi idi ve daha sonra devletin bir beka krizi ile baş başa kaldığını ve bununla baş etmesi için olağanüstü tedbirler alması gerektiği söyleniyordu.”

‘ŞU ANKİ DURUM OHAL’DEN BETER!’

Yiğiter, ayrıca askıya alınan hukuk sürecinde yönetimin bir amacının da olduğunu ifade ederek, 15 Temmuz sonrası yaşananları “Ciddi anlamda toplumsal bir tasfiye süreci” olarak değerlendirdi. Yiğiter, ayrıca OHAL’in 15 Temmuz öncesinde de mevcut olduğuna dikkat çekti. Yiğiter, şunları kaydetti: Kürt illerinde, Kürt coğrafyasında yaşanan özerlik ilanından sonra yaşanana süreç veya daha geriye alırsak 7 Haziran sonrası yaşanan süreç. O dönemde ‘Şu andaki durum OHAL’den beter’ denilmişti. ‘Madem bu işi yapacaksınız, madem sokağa çıkma yasağı ilan edecekseniz neden OHAL ilan etmiyorsunuz’ sesleri yükselmişti. O dönem ilan edilmiş bir OHAL ya da sıkıyönetim yoksa da orada aslında OHAL koşulları vardı.”

‘SON 5 YILDA HAK İHLALLERİ YOĞUN YAŞANDI’

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Kerem Altınparmak da, Türkiye’deki OHAL durumunun 15 Temmuz’dan önce başladığını fakat darbe girişiminin ardından da giderek tüm alanlarda bir hukuk tesis etmeye evirildiğini ifade etti. Altınparmak, şunları söyledi: “15 Temmuz’dan sonra olanlara bakarsanız aslında bir süredir Türkiye’de insan hakları konusunda görülen hak ihlallerinin çok daha yoğun ve sıklıkla uygulandığı görürsünüz. Son 15 yıla bakıldığında artan bir şekilde ve özellikle son 5 yıl içerisinde de başka başka teknikler kullanılıyor. Sulh Ceza Hakimlikleri durmadan tekzip kararları alarak gazeteleri yayınlanamaz hale getiriyordu. Ya da küçük küçük bir sürü dava açıyor, TCK 299’dan açıyor, 301’den açıyor. Ve burada da hükmün açıklanmasının geri bırakılması durumu var. Bunu kabul edersen bir sonraki davada bu hüküm düşecek ve öbürü açılacak. Böylece iyice yazamaz hale geliyorsun. Bunun kendisi bir OHAL.”

HUKUK DEVLETİNİN KALMADIĞININ EN TİPİK GÖSTERGESİ

Sistemin “OHAL kararnamesini denetlememeyi başarabilirsek, ondan sonra burada bir kara delik oluşturup içine her şeyi atabiliriz” dediğini aktaran Altınparmak, idare mahkemelerinin ihraçların değerlendirmesi konusundaki çalışma biçimini de değerlendirdi. Altınparmak, şunları kaydetti: “İhraç edilenler konusunda konunun uzmanları toplandığında ne yapacaklarını bilmiyorlar. Hukuk devletinin kalmadığının en tipik göstergesi budur. İdare mahkemesine dava açıldı. Şu ana kadar 300 civarı karar gördüm. Sanki vahiy gelmiş hepsine, hepsi birdenbire aynı cümleyle, aynı kalıplarla ‘Bu davanın reddine’ kararını veriyor. ‘Bu her ne kadar idari işlem gibi görünüyorsa da fonksiyonel olarak bir yasama işlemi olan KHK ile çıkmıştır. O yüzden biz bunlara bakamayız’ dediler.

Şimdi buna karşı diyorlar ki ‘Yargı yolu açık’. Allah aşkına neyin yargı yoluna gideceksiniz. Gideceğiniz yargı yolunda hala ilk KHK’nin hukuka aykırılığını ileri süremiyorsunuz ki. ‘Komisyon yanlış karar verdi’ diyeceksiniz, o da diyecek ki ‘Ben yanlış kara vermedim, dosya üstünden karar verdim’. E zaten bu KHK dosya üzerinden kararın verilmesini istiyor. Bununla yargı yolu açılmadı.”

‘DEVLET İNSANLIĞA KARŞI SAVAŞ SUÇU İŞLEDİ’

Yine KHK ile ihraç edilen Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi Ozan Değer de, devletin insanlığa karşı savaş suçu işlediğini ifade etti. Değer, şunları söyledi: “OHAL öncesini de içine alan sürecin içerisinde devletin insanlığa karşı savaş suçu işlediğini iddia ediyorum. Soykırım suçu ve barışa karşı suçlar söz konusu olduğunda devletin bunlarla ilgili iltisak olduğunu da aslında iddia edebiliriz. Ben bunun Kürtlere, solculara ve cemaatçilere karşı yapıldığını düşünüyorum”

‘SALDIRILAR BELLİ BİR PLAN ÇERÇEVESİNDE YAPILDI’

Değer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ben özellikle Türkiye Kürdistan’ında son dönemde gerçekleştirilen sistematik planlı saldırıların, insanlığa karşı suçlar kapsamında değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Örneğin Cizre, Nusaybin, Yüksekova, Sur ve benzeri kentlerde sokak ortasında kasten öldürülen, yaralanan bir sürü insan olduğunu gördük. Bunlar raporlara ve basına yansıdı. Bunların sistematik olmadığını, belli bir plan ve program çerçevesinde yapılmadığını kim söyleyebilir?”