Yazarlar: Türkiye’nin Rojava beklentisi gerçekleşmez

ANKARA - Rojava eksenli gelişmeler gündemdeki sıcaklığını korurken, meseleyi kaleme alan yazarların çoğu, Türkiye’nin beklentilerinin gerçekleşmeyeceğine işaret ederek, Kürtlerle diyalogun önemini vurguladı.

ABD, Rusya ve Türkiye arasında yeniden hareketlenen Rojava eksenli diplomasi, köşe yazarlarının da ana konusu oldu. Farklı bakış açısı ve yollara rağmen, Türkiye’nin Rojava beklentilerinin gerçekleşmeyeceği ortak kanı.

‘64 ŞEHİT VERDİK AMA…’

Meseleye milliyetçi perspektiften bakan ve Rojava Kürtlerini üstelik Barzani’nin kimi açıklamalarına dayandırarak, “Etnik temizlik yapmakla” suçlayan Hürriyet gazetesinin milliyetçi yazarı Taha Akyol, Türkiye’nin sahada elini güçlendirmeye çalıştığını ve El Bab operasyonun da bunun bir parçası olduğunu yazdı. Akyol’un bugünkü yazısında “Fırat Kalkanı, Türkiye’nin elini sahada güçlendirdi. Abdullah Ağar’a göre Fırat Kalkanı harekâtında verdiğimiz şehit sayısı 14 Şubat’a kadar 64’tür. Allah rahmet eylesin, onlar hayatlarını verdiler, Türkiye’nin diplomatik masada elini güçlendirdiler, güvenliğimize büyük katkıda bulundular” dikten sona şu uyarıda bulunuyor: “Suriye’de elimiz güçlendi fakat tek başımıza belirleyici olamayacağımız açıktır.”

FİLİSTİN, MISIR’I BIRAKALIM SURİYE’YE BAKALIM

Akyol, Türkiye’nin ABD ve Rusya ile bu konuda geliştirmek istediği ilişkide kimi sorunlar olduğunu da ifade ederek, “Fakat, Trump seçim döneminde esip gürlediği gibi hareket etmeyecek olsa bile Kudüs’ün statüsü ve Müslüman Kardeşler’i terör örgütü saymak gibi eğilimlerinin değişmediği bellidir. Dış politikada, özellikle Irak ve Suriye sorunlarında Türkiye’nin önünde sıkıntılar vardır. Amerika ile ‘ittifak’ ilişkilerimizi canlandırmak gerektiği gibi, Ortadoğu’da Mısır’la da ilişki kurmalıyız, Rusya ile ilişkilerimiz daha da gelişmeli… İlişkiler yoluyla etkilemek, kavga ederek ilişkileri germekten bin defa iyidir” dedi.

CETKOM TÜRKİYE’YE GÜVENMİYOR

“ABD Türkiye’nin ısrarı ile IŞİD’e karşı savaşında PYD’den vazgeçer mi?” sorusuyla konuyu gündeme alan ve konuyu yakından takip eden Murat Yetkin, yoğunlaşan diplomasi trafiğine dikkat çekerek, “Türkiye ile ABD’nin önceliklerinin farklı olduğuna” işaret etti. Türkiye’nin önceliğinin, “sahada PYD/YPG’yi devre dışı bırakmak olduğunu” hatırlatan Yetkin, buna karşın ABD’nin önceliğinin “IŞİD’i yenmek olduğuna” yineledi. Yetki’nin yazısından konuya dair bölümleri şöyle:

“Öncelikle Trump için IŞİD’i kimin yardımı ile ya da kimin yardımı olmadan temizleyeceğinin bir önemi yok gibi görünüyor.

İkincisi, daha Barack Obama zamanında, Obama ile Erdoğan’ın Kobani krizinde 2014 Eylül ayında yaptığı telefon görüşmesinden bu yana ABD’nin Suriye’de IŞİD’e karşı ortağı, Erdoğan’ın bütün itirazlarına rağmen PYD oldu.

Üçüncüsü CENTCOM ortak hafızasında Türkiye’ye pek güvenle bakılmıyor. Nedeniyse Meclis’in 1 Mart 2003’te hükümet tezkeresini geri çevirerek Irak’ın işgaline katılmayı reddetmesi. Mattis, malum eski CENTCOM komutanı. İstifa eden Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn’in yerine en güçlü adaylardan Bob Harward, CENTCOM’da Mattis’in yardımcısıydı. Bir başka aday, eski CIA Başkanı David Petraeus’u da CENTCOM’dan, hatta o meşum çuval hadisesinden tanıyoruz.

Şimdi Suriye’de PYD var. Iraklıların gelenekçi Kürt hareketinden olması, PYD/PKK’nın ise en azından kuruluşunda ‘anti-emperyalist, anti-Amerikan’ köklere sahip olması ABD’yi şu anda fazla ilgilendirmiyor gibi; Trump işini kiminle daha kolay görüyorsa onu seçip, diğer sorunları önüne geldikçe aşmayı deneyebilir. (…) Ancak başlıktaki soruya verilecek yanıt, yalnızca bölgesel politikaları, uluslararası dengeleri değil, ciddi bir sistem değişikliğinin oylanacağı bir referandum öncesi Türkiye’deki iç siyasi dengeleri de derinden etkileyecek gibi görünüyor.”

TÜRKİYE’NİN KÜRTLERLE DİYALOG KURMAKTAN BAŞKA ŞANSI YOK

Usta gazeteci Hasan Cemal ise, meseleye Kürtlerle ilişki geliştirme perspektifinde yaklaşıyor. Cemal, “El Bab'taki, Suriye'deki askeri operasyonlarda vaziyet galiba pek öyle iç açıcı değil. Böyle giderse, bazı açılardan askeri çıkmazın derinleşeceğine dair değerlendirmeler yapılıyor, daha çok kapalı kapılar arkasında… Öte yandan, PYD-YPG ile ilgili olarak Moskova ve Washington'dan çıkan sesler de Erdoğan'ın kulağını tırmalıyor olabilir. Çünkü, her iki başkent de Erdoğan'ın duymak istediklerini söylemiyor. Bir başka deyişle: Erdoğan'ın PKK=PYD=YPG formülü, Putin ve Trump tarafından kabul görmüyor” değerlendirmesi dikkat çekiyor.

Cemal, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“Erdoğan’ın Ankara'sına gelince… YPG için terör örgütü demeyi sürdürüyor ama kimsenin dinlediği yok. Washington'la Moskova, 'Kürt kartı'nı elinden bırakacak değil. Kürt kartını ellerinde tutmak için de, bölgede PKK-PYD-YPG üçlüsünün dışlanamayacağını elbette biliyorlar. Evet, Ankara'yı fazla rahatsız etmek istemedikleri için PKK ismini zikretmekten kaçınıyorlar.

Bu da anlaşılabilir bir şey...

Ancak, PYD-YPG ile özellikle askeri işbirliği olmadan işlerin çatallaştığını uzunca bir zamandır biliyor Moskova'yla Washington.

Peki ya Ankara göremiyor mu bu gerçeği?..

Yaşananlardan anlaşılan o ki göremiyor.

Görebilse, Erdoğan PKK-PYD-YPG üçlüsünü, yanına zaman zaman İŞID'i de katarak terör örgütü ilan etmezdi.

Ama hayatın gerçekleri, Erdoğan'ın bu tutumunu değiştirebilir.

Bir başka deyişle:

Hem Fırat Kalkan Operasyonu'nda, El Bab'ta su yüzüne vurmuş olan bazı askeri çıkmazlar, hem de Amerika'yla Rusya'nın PYD-YPG ile işbirliği, Türkiye'yi de daha farklı bir raya itebilir.

Nedir bu farklı ray?

Diyalog!

Daha birkaç yıl öncesine kadar Ankara, PYD ile diyalog içindeydi. PYD lideri Salih Müslim Ankara'ya gidip geliyordu.

Bu kapıyı kapatan Erdoğan oldu.

Washington'la Moskova'nın yapmadığını Ankara yaptı.

(…)

Şimdi hayatın gerçekleri ya da bölgenin koşulları Erdoğan'a yeniden diyalog kapısını açtırabilir.

Türkiye eğer bölgede etkili bir oyuncu, güçlü bir oyuncu olmak istiyorsa ve tecrit edilmek istemiyorsa, hem Türkiye Kürtleri ile, hem Suriye Kürtleri ile barış yolunu açmak zorundadır.

Başka çare yok.

Barış için diyalog yolu, hem Türkiye'de hem bölgede barış ve istikrar kapılarını açmaya başlar.

Yoksa tam tersi olur.

Erdoğan'ın bugünkü politikaları eğer değişmezse, Kuzey Suriye'den daha çok şehit ve askeri çıkmaz haberlerine hazırlıklı olalım.”

TÜRK HEYETİ ABD'DEN TÜRKİYE ELİ BOŞ DÖNDÜ

ABD siyasetini ve diplomasisini yakında takip eden gazeteci Amberin Zaman ise kulis bir bilgi ile ele aldığı yazısında, Türkiye’nin ABD’ye bir heyet gönderdiğini ve bu heyetin eli boz döndüğünü yazdı.

Zaman’ın Al Monitor sitesinde yer alan yazısında Türkiye ve ABD görüşmelerine dair iddialar yer aldı. Yazıya göre, Türkiye YGP ve Rakka operasyonu konusunda yapılan görüşmelerde istediğini elde edemedi. Zaman’ın, Washington’daki kaynaklarına dayandırdığı haberine göre, Washington’a giden Türkiye heyeti YGP konusunda eli boş olarak geri dönmek zorunda kaldı.

Washington’a giden heyetin başında Dışişleri Müsteşarı Ümit Yalçın ve bakanlığın ABD, Irak ve Suriye sorumlularının yanı sıra TSK ve MİT’ten de yetkililerin bulundu. Zaman’a göre, Yalçın’ın başkanlık ettiği heyet 13 ve 14 Şubat tarihlerinde Washington’da yaptıkları görüşmelerde, Amerikan Dışişleri Siyasi İşlerden Sorumlu Bakan Yardımcısı Tom Shannon, geçtiğimiz günlerde görevinden istifa etmek zorunda kalan Beyaz Saray Güvenlik Danışmanı Michael Flynn ve CENTOM Komutanı General Joseph L. Vogel’in de aralarında bulunduğu heyetle görüşmeler gerçekleştirdi.

‘NET BİR PLANINIZ YOK’

Türkiye heyeti, bu görüşmelerde Amerika’nın Kürtlerle yaptığı işbirliğini sonlandırması talebini dile getirdi. Ancak görüşmede ABD, Türkiye’nin "Amerika, Rakka’nın özgürleştirilmesi için Kürtlerle yürüttüğü işbirliğini sonlandırsın" talebine umut verici bir cevap vermedi. Üstelik YPG’yi ‘terörist’ olarak niteleyen Türk heyetinin bu çağrısı oldukça soğuk karşılandı. CENTCOM yetkilileri de, Türkiye’nin YPG’siz bir Rakka operasyonu için bastırmalarına rağmen, kendilerine bu konuda net bir plan sunamadıklarını ve nasıl bir katkıda bulunacaklarını söylemediklerini ifade etti.