Avukatlar: Tecrit Öcalan’ın misyonuna tahammülsüzlüktür

İSTANBUL – PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması gerektiğini söyleyen avukatlar, tecrit için “Hem Öcalan’ın misyonuna hem Kürt halkının taleplerine hem de bugün bu ülkede demokrasi ve barışa olan ihtiyaca ne kadar büyük bir tahammülsüzlük olduğunun ifadesidir” dedi.

PKK Lideri Abdullah Öcalan 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana avukatları ile görüştürülmüyor. Yapılan başvurular, “hava muhalefeti”, “koster bozuk”, “koster onarımda” ve “OHAL” gerekçesiyle reddediliyor. Avukat Hüseyin Boğatekin ve İHD İstanbul Şube Başkanı Avukat Gülseren Yoleri, Öcalan üzerindeki tecride dikkat çekerek, tecridin bir an önce kaldırılması gerektiğini söyledi.

‘DEĞİŞEN SADECE GEREKÇELER’

2011 yılında Öcalan’ın avukatlığını yapmaya başladığını söyleyen avukat Hüseyin Boğatekin, “27 Temmuz 2011’den beri avukatlar müvekkilleri ile görüştürülmüyor. Doğal olarak avukatların büyük bir bölümü Sayın Öcalan’ı hiç görmediler. Kendisi ile hiçbir avukat-müvekkil görüşmesi yapamadılar. Böyle de ikinci bir trajik durum var. Yüzlerce kez başvurmuş bir avukat olarak söylüyorum. 2011 yılından bu yana değişen sadece kelimeler ve gerekçeler” dedi. Bugün yapılan başvuruların OHAL gerekçesi ile reddedildiğini belirten Boğatekin, “Daha önce OHAL yoktu yine gerekçesiz bir şekilde reddediliyordu. Bunun yasal bir alt yapısı yok. Biz bunu 2011 yılından beri defalarca kez söyledik. Birçok iddia atıldı. Biz her seferinde bu iddiaların cevabını da verdik. Bu devlet nezdinde çok ciddi iddialar. Örneğin; bir Adalet Bakan’ı çıkıp ‘Hükümlü ile avukatları eğer davası yoksa görüşemez’ dedi. Şimdi o Adalet Bakanı tarihin çöplüğündedir. Yine bunun açıklamasını yapan İçişleri Bakanı tarihin çöplüğündedir. Ama biz hala buradayız ve bu sorun hala var. Hala Sayın Öcalan ile görüştürülmüyoruz” diye kaydetti.

‘DEVLET YASALARINI ÇİĞNİYOR’

Türkiye’nin ceza mevzuatını ve avukatlık yasasını çiğnediğini dile getiren Boğatekin, “Bu bizzat devlet tarafından çiğneniyor. Üstelik buna resmi yazılarla cevap veriyor olması da ayrı bir trajedidir. Gelinen süreçte de 7’nci yılına girdiğimiz bu tecrit artık tahammül edilemez bir duruma gelmiştir. Zaten hukuken alt yapısı olmayan böyle bir uygulamayı daha fazla sürdürmemesi, özellikle avukat ve aile görüşünü yasalara uygun yerine getirmesi geriyor" dedi.

‘TECRİT HER KOŞULDA KALDIRILMALIDIR’

İHD İstanbul Şube Başkanı Avukat Gülseren Yoleri ise, tecridin insanın bütün varlığını reddeden, tehdit eden bir uygulama olduğunu belirterek, “Tecrit her koşulda kaldırılmalıdır. Daha doğrusu koşulsuz-şartsız kaldırılması gerekir. Bunu yaparken de tecridin her boyutunun ve çeşidinin kaldırılması gerekir” diye ifade etti. Tecridin insanların başlangıçta bütün o manevi hayatlarını ortadan kaldırmaya çalışan bir uygulama olduğunu kaydeden Yoleri, “Tecrit uygulamasını ortaya çıkaran zihniyet, özellikle siyasi mahpusların, muhaliflerin toplumdan tecrit edilmesini yeterli görmeyip onları bir anlamda tamamen etkisizleştirmek için, onların varlığının tamamen ortadan kalkmasını bile hedefleyen bir uygulamayı öngörüyor. Bugün İmralı’daki tecridin bu kadar ağırlaştırılmış olmasının sebebi de budur” diye belirtti.

‘ÖCALAN MİSYONUNA TAHAMÜLSÜZLÜKTÜR’

Tecridin devletin ne kadar tahammülsüz olduğunun bir ifadesi olduğunu aktaran Yoleri, “Hem Öcalan’ın misyonuna, hem Kürt Halkının taleplerine, hem de bugün bu ülkede demokrasi ve barışa olan ihtiyaca ne kadar büyük bir tahammülsüzlük olduğunun ifadesidir. Bunu sadece bir siyasi tespit olsun diye söylemiyoruz; ama aslında uygulanan tecridin kendisi siyasi bir karakter taşıyor. Yani tecrit uygulamasında, hukuki normlar içerisinde çok da kabul gören bir uygulamadan bahsetmiyoruz” diye ifade etti.

Özellikle İmralı’daki boyutunun tamamen iktidarın ve devletin öngördüğü siyasi karakterde bir tecrit uygulaması olduğunu vurgulayan Yoleri, “O yüzden tecrit dediğimiz zaman zaten hukuk içerisinde bir yer aramak yerine tam da iktidar zihniyetini, tam da muhaliflere yaklaşımlarını ve ülke sorunlarına yaklaşımlarının tartışılması ve anlaşılması gerekiyor. Ve tabi belki en temelde söylenecek şey şu; devletin insana bakışı ile de direk ilintili bir uygulamadır. Çünkü İnsana yönelmiş, insanın topyekun varlığına yönelmiş ciddi bir saldırıdır” dedi.