DİYARBAKIR - DBP'li belediyelere atanan kayyumların ilk günden bu yana kültür, sanat, dil ve kadın alanında yapılan çalışmaları durdurma, kurumları kapatma ve sanatçıları işten atma politikası güttüğünü dile getiren yazar-sinemacı İlham Bakır, "Direnen Kürtlüğü imha etmek için de her türlü yolu deniyorlar. Belediyelere kayyum atanmasının temel sebebi kültürel, sanatsal değerleri ortadan kaldırmaktır" dedi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun talimatıyla 11 Eylül 2016 tarihinden bu yana Demokratik Bölgeler Partisi'ne (DBP) ait 56 belediyeye kayyum atandı. DBP'li belediyelere atanan kayyumların göreve gelmesiyle, sanat, kültür, kadın ve dil çalışmaları bir bir engellenerek, kurumlar kapatıldı, çalışanlar işten atıldı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi bünyesinde 1990 yılından bu yana faaliyet yürüten Şehir Tiyatrosu'nda görevli 31 sanatçının işten atılması, Batman Belediyesi’nde 3 yıldır faaliyet yürüten Şehir Tiyatrosu Müdürlüğü’nün, hiçbir gerekçe gösterilmeden feshedilmesi, birçok kültür çalışanının işine son verilmesi, Kürtçe tabelaların kaldırılması, Roboski Anıtı'nın yıkılması, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önündeki insan başlı aslan heykellerinin kaldırılması ve dil alanında yürütülen çalışmaların atanan kayyumlar tarafından durdurulması ise kayyumların ilk icraatlarından oldu.
Kayyumların sanat, kültür, dil alanında yapılan çalışmaları hedef haline getirmesine tepki gösteren yazar-sinemacı İlham Bakır, Kürtlerin kültür ve sanat hafızasının yok edilmek istendiğine vurgu yaptı.
'AMAÇ KÜLTÜREL FAALİYETLERİ DURDURMAK'
Belediyelere kayyum ataması planlanırken özü itibariyle DBP'li belediyelerde alt yapı çalışmalarını durdurmak ya da müdahale etmekle ilgili bir planlama yapılmadığına dikkat çeken Bakır, "Kayyumlar atanırken iki şey amaçlandı. Birincisi belediye kaynaklarını yakınlarına peşkeş çekmek, sermayelerini arttırmak, ikincisi ise en stratejik olan kayyumlar Kürtlerin büyük bedellerle oluşturdukları yeni yaşam biçimini, kültürünü engellemek, ortadan kaldırmaya dönük bir girişimdir. Dikkat edilirse kayyumlar belediyelere geldiğinde alt yapı çalışmaları, çöp toplama gibi hizmetleri durdurmadı. Ama kültüre, sanata dair ne kadar çalışma varsa müdahale ettiler. Sinemacılar, tiyatrocular, dil çalışmaları, müzik çalışmaları bir bir engellerle karşılanıp, işten çıkarma ya da yok sayıldı" diye konuştu.
Roboski Anıtı'nın kaldırılmasının, katliamı hafızalarda yok etme amacı taşıdığının altını çizen Bakır, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde bulunan Zerdüştlük inancında yeri olan kültürel bir öğe insan başlı aslan heykellerinin kaldırılmasının Kürtlerin kültürel hafızasına müdahale olduğunu kaydetti. Bakır, "Tiyatrolar bir bir feshedildi. Kadın, çocuk ve dil çalışmaları bir bir durduruldu. Bunların hepsi Kürtlerin geleceğini kurduğu alanlardır. Kayyumun temel görevlendirme alanı buydu. Bu amaçla çalışmalarını yürütüyor" değerlendirmesi yaptı.
‘KAYYUMLARIN AMACI SANATI ORTADAN KALDIRMAKTIR'
Geçmişte Kürt kültürüne, diline dönük kaba bir saldırı olduğunu, daha çok ret ve inkar politikaları uygulandığını anlatan Bakır, şimdi ise inceltilmiş bir baskı politikasının olduğunu ifade etti. Bakır, şöyle devam etti: "Bu dönemin asıl amacı inceltilmiş bir savaş yöntemiyle kültürel, dil, sanat, kadın ve çocuk alanındaki çalışmalarını ortadan kaldırmak. Bugün bu kadar ağır politikada bile 'Biz Kürde karşıyız, Kürdü kabul etmiyoruz' deme imkanları yoktur. Buna karşı da itaat eden Kürt, düşürülmüş Kürtlük üzerinde kendilerini var etmek istiyorlar. Ama direnen Kürtlüğü imha etmek için de her türlü yolu deniyorlar. Belediyelere kayyum atanmasının temel sebebi kültürel, sanatsal değerleri ortadan kaldırmaktır. Sanatçının yapması gereken şey de bunun karşısında direnmektir."
'BAŞIMA GELENLER KÜRTÇE'DEN DOLAYIYDI'
Geçmişte de kültür ve sanata dönük devletin saldırıları olduğunu anımsatan Bakır, Kürt dilinin, renklerin yasaklanması ve Kürtlüğe dair ne varsa ortadan kaldırılmak istendiğini dile getirdi. Bu güne gelindiğinde artık Kürtlüğün bir bütünen ortadan kaldırılamayacağı, fiziken de yok edilemeyeceğinin anlaşıldığını söyleyen Bakır, ret ve imha ile sonuç alınmayınca başvurulan yöntemin Kütlüğü kabul etmek ama içini boşaltıp başka bir dil, kültür, sanat ve Kürt yaratmak istendiğini ifade etti. Bakır, "Ben geçmişte dövmelerle ilgili bir belgesel çekmiştim. İçeriği politik de değildi. Ama o belgeselden dolayı başıma gelmeyen şey kalmadı. Başıma gelen sorunların sebebi belgesel değildi. Belgeselin dilinin Kürtçe olması, Kürt kültürünü yansıtmasından dolayıydı. Gazeteciler ve sanatçılar sistemin en çok hazzetmediği, imha etmek istediği alanlardır" şeklinde konuştu.
'SANATÇININ EYLEMİ, SÖYLEMİ, DURUŞU BİR BÜTÜNLÜKLÜ OLMALI'
Bu kadar acı, baskı ve insanlık dışı uygulamaların yaşandığı yerde sanatçının hem duruşu hem de söyledikleriyle mutlaka yaşanan vahşete “dur” demesi gerektiğinin altını çizen Bakır, “Sanatçı yaşamın içinde yer alarak da karşı durabilmelidir. Sanatçının söylemi kadar eylemi de olması gerekir. Onun için sanatçı söylemi, eylemi ve duruşuyla bir bütünlük göstermesi gerekir" diye belirtti.
'SALDIRILAR KURUMSAL ALANA YAPILIYOR'
90 yıldır Kürt halkına dönük imha ve ret saldırılarında Kürt halkının dili ve kültürünün yok edildiğinin düşünüldüğünü söyleyen Bakır, 90'lı yıllarda da kültürel kurumlara dönük çok yoğun saldırıların olduğunu, birçok kişinin gözaltına alınıp tutuklandığını, hatta katledildiğini anlattı. 90'lı yıllarda kültür, sanat ve dil çalışmalarına dönük çok yoğun saldırılar olmasına rağmen kurumların kapatılmadığını ifade eden Bakır, bu dönemde ise Kürt halkının kültür, sanat, dil alanında büyük bir güç olduğunu ve bu alanlarda kurumsallaştıklarını anlattı. Kürt dili, KURDİ-DER üzerinden kurumsallaşıp, bir temsiliyet kazandığını söyleyen Bakır, bugün bu ve diğer kurumların kapatılması kurumsal alana bir saldırı olduğunu dile getirdi. Bakır, "90'lı yıllarda devlet kurumlar yerine kişileri tehlike görüyordu. Bugün ise kurumlar tehlikeli görülüp, bir bir kapatılıyor. Kürtler kurumsallıklarını tüm baskılara rağmen sağladı. Saldırılar bu temelde yapılıyor" diye konuştu.